Müdafalar | Müdafalar | 58
(1-190)
eden zatlar eğer Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp idam-ı ebediden necat bulsalar, ben onları da ruh-u canımla helâl ederim.
Beraetimizden sonra beni tarassut ile ta'ciz eden polis müdürüne ve iki mülkiye müfettişine ve başka büyük arkadaşlarına karşı dedim : Risale-i Nur'un kabil-i inkâr olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatında yüzer risale ve mektuplarında ve binler şakirdlerinde hiçbir cereyan ile ve hiçbir cemiyet ile dahilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika ve hiçbir alaka dokuz ay tedkikatta bulunamamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki bu harika vaziyeti versin. Bir tek adamın birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa elbette onu mes'ul ve mahcub edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur ya diyeceksiniz: Pek harika ve mağlup olmaz bir deha, bu işi çeviriyor, Veya diyeceksiniz ki: İnayetkârâne bir hıfz-ı İlâhîyye'dir. Elbette böyle bir deha ile mübareze hatadır; millete ve vatana büyük bir zarardır. Ve böyle bir hıfz-ı ilâhiyyeye ve inâyet-i Rabbaniyeye karşı gelmek fir'avunâne bir temerrüttür.
Eğer deseniz : Seni serbest bıraksak ve tarassut ve nezaret etmesek derslerinle ve gizli esrarınla hayat-ı içtimaiyemizi bulandırabilirsin?
Ben de derim : Benim derslerim bila istisna bütünü hükümet ve adliyenin eline geçmiş. Bir gün cezayı mucib bir madde bulunmamış. Kırk elli bin nüsha risale ve dersler dahi milletin ellerinde dikkatle ve merakla gezdiği halde menfaatten başka hiçbir zararı hiçbir kimseye olmadığına, hem eski mahkemenin hem yeni mahkemenin mucib-i mes'uliyet bir madde bulamamaları cihetiyle yenisi ittifakla beratimize, eskisi bir büyük adamın hatırı için yüzotuz risaleden beş-on kelimeyi bahane edip yalnız kanaat-ı vicdaniye ile yüzyirmi mevkuf kardeşlerimden yalnız onbeş adama altışar ay ceza vermesi kat'i bir hüccettir. Hem daha yeni bir dersim kalmadı. Ve bir sırrım gizli kalmadı ki nezaretle ta'diline çalışasınız. Ben şimdi hürriyetime çok muhtacım. Yirmi seneden beri lüzumsuz ve haksız ve faidesiz tarassutlar artık yeter. Benim sabrım tükendi. İhtiyarlık za'fiyetinden şimdiye kadar yapmadığım bedduayı yapmak ihtimalim var. "Mazlumun âhı arşa kadar gider" bu bir kuvvetli hakikattır.
Sonra o zalim dünyaca büyük makamlarda bulunanlar dediler: Sen yirmi senedir bir tek def'a takkemizi başına giymedin ve eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın. Eski kıyafetin ile bulundun. Halbuki onyedi milyon bu kıyafete girdi. Ben de dedim. Onyedi milyon değil belki rızasıyla ve kalbî kabulüyle ancak yedibin Avrupa-perest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer'iyye ve cebr-i kanuni cihetiyle girmektense, azimet ve takva-yı şer'iyye cihetiyle yediyüz milyar zatların kıyafetlerine giren, benim gibi otuz seneden beri hayat-ı içitmaiyeyi terkeden adama inad ediyor, bize muhaliftir denilmez.
Haydi inat dahi olsa madem Mustafa Kemal o inadı kıramadı ve iki mahkeme kırmadı ve üç vilayetin hükümetleri onu bozmadı. Siz neci oluyorsunuz ki beyhude hem milletin hem hükümetin zararına o inadı kırmağa çalışıyorsunuz. Haydi siyasi muhalif de olsa madem tasdikinizle yirme seneden beri ölmüş bir adamım. Yeniden dirilip faidesiz ve kendime çok zararlı olarak hayat-ı siyasiye girerek sizinle uğraşmam. Elbette benim muhalefetimden tevehhüm etmek divaneliktir. Divanelerle konuşmak dahi bir divanelik olduğundan sizin gibilerle konuşmayı terk ediyorum. Ne yaparsanız yapınız, minnet çekmem dedim, onları hem kızdırdım hem susturdum.
Said Nursî
Ses Yok