Müdafalar | Müdafalar | 60
(1-190)
DENİZLİ AĞIR CEZA MAHKEMESİ RİYASETİ MAKAMINA Ehl-i vukuf raporuna itiraznâmedir. Sair merkezlerdeki ehl-i vukufların yanlış raporları, buradaki ehl-i vukufu şaşırtmasıyla; buradakilere değil, oradakilere karşı hukuk-u hayatımızı ve Risale-i Nur'un namusunu müdafaa etmek için gayet hasta bir halde, yirmi dakika zarfında yazdım. Kusura bakmayınız 1-Risale-i Nur'un mehdilik ve İslâm deccalına ait beyanatına, indî fikirlerle "mehdi ve deccal efsanesi" tabir ederek, hem Risale-i Nur'un mahiyetinden, hem İslâmiyetin ruhundan ne kadar uzak düştüklerine delil:
”Euzu billahi min fitnetil meshiddeccal”
diye olan Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın duasına... ve umum ümmetin vird-i zebanı iken, ona "efsane" diyen, İslâmiyetin mühim büyük bir hakikatını inkâr etmiştir. 2-"Said'in arkadaşları, kendi sathi zihniyetleriyle hizbü'l-Kur'an surelerini toplayıp... dinde tahrifat yapmışlardır." demeleri o kadar vukufsuzluktur ki, hayret etmemek kâbil değildir. Bütün ümmette en'amlar ve hizbler namında, bütün meşâhir-i İslâmiye, Kur'an'dan meşrebine ve mesleğine daha nurlu gördüğü ayetleri ve sureleri, mecmualarına yazmışlar. Bu hal, bir âdet-i İslâmiye hükmüne geçtiği halde; "Dinde tahrifat yapıyor" ve "yaptı" demeleri, ehl-i vukufun vukufsuzluğuna delildir. 3-"Said'in ve arkadaşlarının, din mahiyetinde vücuda gelen neşriyat işlerini idare eden gizli bir teşekkül ve hafî bir cem'iyyet olduğunu... ve bu cem'iyet, hayatımızı mimsiz medeniyet (yani, alçaklık ve tuğyanlık ve imânsızlık) gibi isnadlarla laik inkılâb umdelerine muhaliftir." demeleri, o kadar zahir bir garaz ve hilâf bir hakikattır ki; delili: Dünkü gün, mahkemede yemin ettirerek, bütün arkadaşların hiçbirisine, hiçbir vakit cem'iyet teşkili veya teklifinde bulunmadığımı resmen yemin ile alınmış beş şâhid ile isbat ettiğimiz halde ve "mimsiz medeniyet" tabirinde, Avrupa medeniyetini iki kısma taksim edip, fena kısmına "mimsiz medeniyet" o fena kısımda gidenler, beşerin başına tuğyanlık ve imânsızlık açıyor diye beyan ettiğimiz halde; tuğyanı ve imânsızlığı, laik inkılabına bu ehl-i vukuf mal ediyor. Risale-i Nur'un beyanı nerede? Onların gayet sathi hükümleri nerede? 4-"Kur'an'ın bazı kısımlarını, indî ve gayr şekilde ebced ve cifir hesablarına müstenid tefsiri, müsbet ilim ve felsefe ve tasavvuf bakımında ve akl-ı selimde, bir kıymeti yoktur." demeleriyle, o kadar garazkârane ve sathi bir vukufsuzluk göstermişler ki, mecburiyet olmasaydı -cevaba değer bir mes'ele değil diye- sükut edecektim. Acaba bine yakın emareler ve işaretler ve istihraclar, tek bir hakikata, tek bir davaya -vahdet-i mes'ele cihetiyle- baksa ve birbirine kuvvet verse (adeta riyazî hesaba yakın bir kat'iyetle) ve umum ümmetin ekser edibleri ve ulemâları içinde, bir kaide-i istihraç olan ebced ve cifir hesabıyla bine yakın emarelerin, bir tek davada "kıymeti akl-ı selimde yoktur" denilebilir mi? O vukufsuz ehl-i vukuflar, akl-ı selimi tanımıyorlar ki ve tasavvuf ve müsbet ilmi bilmiyorlar ki, böyle yanlış hüküm veriyorlar. 5-"Başlıca gittikleri yol : Hakikat ve âhiret ve ihtiyarlık mevzularını ihtiva eden risaleler ile yalnız basit ruhlu insanları aldatıyor. Ve âhiretten başka bir şey düşündürmeyecek dersi veriyor" diyen, daha acı bir vukufsuzluk ediyor.
Ses Yok