Müdafalar | Müdafalar | 63
(1-190)
Efendiler, Bizi sebebsiz kısmen mahkum etmek.. ve dokuz ay en sıkı ve sıkıntılı yerde tevkif etmek; gerçi bu haksız hâle karşı çok şiddetli şekva itiraz hakkımızdır. Fakat "iki sebeb", bizi teskin etmiştir. Birincisi : -Ne kadar tenkid nazarı olsa da- Risale-i Nur'a dikkat ile bakan, imân noktasında herhalde istifade eder. Kalben ona taraftar olur (meğer bütün bütün kalbi çürümüş ola.) Sizler gibi ehl-i insafın kalbleri lehimizdedir ve mecburiyetle aleyhimizde hükmediyor.
İkincisi : Bu kadar zaman hakimiyetinizin altında ve size âmirimiz nazarıyla baktığımızdan, sizi yabanî değil, belki hukuk-u hürmeti veren bir uhuvvet ve karabet mânasını hissettiğimizden ve geldik geleli başka yerlere nisbeten insaflı dediğimizden, hiddet ve şiddeti size, mahkemenize karşı bıraktık.
Fakat otuz-kırk senedenberi ecnebi hesabına ve küfür ve ilhad namına, bu milleti ifsad ve bu vatanı parçalamak fikriyle, Kur'an hakikatına ve imân hakikatlarına her vesile ile hücûm edip ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı bu mes'elemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsız me'murlara ve mahkemeyi şaşırtan onların müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben, fakat sizin huzurunuzda, zâhiren sizinle birkaç söz konuşmaklığıma müsaade ediniz...
Son sözüm Efendiler! Reis Bey, dikkat ediniz! Risale-i Nur'u ve Şâkirdlerini mahkum etmek, doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına, hakikat-ı Kur'âniye ve hakaik-ı îmaniyeyi mahkum etmek hükmüne geçmekle binüçyüz seneden beri her senede üçyüz milyon onda yürümüş ve üçyüz milyar müslümanların hakikata ve saadet-i dareyne giden cadde-i kübralarını kapatmaya çalışmaktır ve onların nefretlerini ve itirazlarını kendinize celbetmektir. Çünki o caddede gelip gidenler, gelmiş geçmişlere duaları ve hasenatlariyle yardım ediyorlar. Hem, bu mübârek vatanın başına bir kıyâmet kopmaya vesile olmaktır. Acaba, mahkeme-i kübrada, bu üçyüz milyar davacıların karşısında sizden sorulsa ki: "Doktor Duzi'nin baştan nihayete kadar serâpa İslâmiyetiniz ve vatanınız ve dininiz aleyhinde ve frenkçe 'Tarih-i İslâm" namındaki eseri ki, zındıkların kütüphanelerinizdeki eserlerine kitablarına ve serbest okumalarına ve o kitabların şâkirdleri, kanununuzca cemiyet şeklini almalarıyle beraber, dinsizlik veya komünistlik veya anarşistlik veya pek eski ifsad komitecilik veya menfi turancılık gibi siyasetinize muhalif cemiyetlerine ilişmiyordunuz? Neden hiçbir siyasetle alakaları olmayan ve yalnız imân ve Kur'an cadde-i kübrasında giden ve kendilerini ve vatandaşlarını îdam-ı ebediden ve haps-i münferidden kurtarmak için Kur'ân'ın hakiki tefsiri olan Risale-i Nur gibi gayet hak ve hakikat bir eseri okuyanlara ve hiçbir siyasi cemiyetle münasebeti olmayan o halis dindarların birbiriyle uhrevi dostluk ve uhuvvetlerine cemiyet namı verip ilişmişsiniz. Onları pek acib bir kanunla mahkum ettiniz ve etmek istediniz?" dedikleri zaman ne cevab vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz. Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan hükûmeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" namı vermekle, irtidad-ı mutlakı "rejim" altına almakla, sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismi vermekle, cebr-i keyfi-i küfriye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükûmeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebî hesabına darbeler vuruyorlar.
Ey efendiler! Dört senede dört def'a dehşetli zelzeleler, tam tamına dört def'a Risale-i Nur Şâkirdlerine şiddetli bir surette taarruz ve zulüm zamanlarına tevafuku ve her bir zelzele dahi tam taarruz zamanında gelmesi; ve hücumun durmasiyle zelzelenin durması işaretiyle, şimdiki mahkûmiyetimiz ile gelen semavî ve arzî belalardan siz mes'ulsünüz!.. Denizli Hapishanesinde tecrid-i mutlak ve haps-i münferidde Mevkuf Said Nursî
Ses Yok