Müdafalar | Müdafalar | 66
(1-190)
"Beşinci ve altıncı öğüdlerle", daha birtakım Şakirdleri i'timad ve i'tikada davet etmektedir. Bu kitabın zeylinde kırmızı mürekkeble ve üç ay işaretiyle mahremdir diye yazılı olan kısımda; "istikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için şu mahrem zeyli yazdığını ve kendilerine musallat olan insafsız, zalim ve gaddarlara karşı bir arzuhal olduğunu ve kendi tamir ettiği hususi ma'bedinde, hususi ibadetine ezan ve kametten dolayı müdahale edildiği için sabrının tükendiğini milletin mukadderatıyla keyfi oynayan fir'avn-meşreb komitenin başlarına hitab ettiğini ve bu ehl-i bid'adan altı sualine cevab istediğini, tecavüzün kanunsuz olduğunu, hususi ibadete kanun yapılamayacağını, hürriyet-i vicdan düsturunu kırmak cür'etiyle lâdini siyaset takib edildiği halde, din ehline yapılan bu tecavüzün sorgusuz kalmayacağını kendisi gibi Şafiî olanlara hangi usul ile müdahele edildiğini, kendisi gibi başka milletten olanlara Türkçe kamet mecburiyetini hangi usul ile teklif edildiğini ve en nihayet "Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar; yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz, ilişirseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz. Cesaretiniz varsa ilişiniz. Yapacağınız varsa, göreceğiniz de vardır" diye hücum edilmektedir.
Yirmidokuzuncu Mektub'un yedinci kısmında, şimdilik has ve emin talebelere mahsustur ve mahremdir işaretleriyle; ehl-i bid'anın, ecnebi inkılapçılardan mevhum bir fikir alarak hıristiyanlıktaki protestanlık gibi İslamiyette dini bir inkılap yapmak istediklerini, hıristiyanlıkta "ahkam-ı içtimaiyye İsa (A.S.) tarafından değil, havariler tarafından vaz' edildiğine göre" inkılabın caiz olabileceğini, Müslümanlıkta böyle şeylerin caiz olamayacağını; milliyetin İslamiyet fikri yerine geçmeyeceğini, sosyalizm ve bolşevizm gibi unsuri fikirlerin unsuriyeti ve milliyetperverliği kırdığını binaenaleyh Türklük fikrinin İslamlık fikri içinde erimesi icab ettiğini; âhirzamanda gelecek olan en büyük müçtehidin fesad zamanında hem hakim, hem mehdi hem mürşid hem hatib-i azam olan ve ehl-i beyte mensub olan bir zat-ı nûrânî olacağını; avrupaî düsturlarla mücadele usulünü Eski Said iken yaptığını ve bu tarzda galebenin İslamiyetin kıymetini azaltmak gibi bir mahzur bulunması yüzünden bu mesleği terkettiğini; İslamiyet esaslarını Otuzuncu ve Yirmidördüncü ve Yirmidokuzuncu Sözler ve mektuplarla bürhanlarıyla ispat ettiğini beyan etmektedir.
Eskişehir hapishanesinin saklanacak bir meyvesidir diye elyazması diğer bir risalede bir âlem-i mânâda İmam-ı Ali'ye sorduğu suale cevaben:
”Ücmin” den maksat şekilsiz harfleridir ki, laik hükümet zamanında taammüm eden latin harfleridir" yolunda bir cevab alındığını, cifr ve ebced hesaplarıyla bu kelimeyi ihtiva eden fıkranın latin harflerin resmen kabulü tarihi olan 1348 tarihine tevafuk ettiğini; Risale-i Nur'un bir musibet neticesinde gizlenerek gizli perde altında parlaması İmam-ı Ali'nin bir kerameti olduğunu Risale-i Nur'un sebeb-i tesmiyesi, Esma-i Hüsna içindeki İsm-i Bedi'in mazharı olduğunu; ve İmam-ı Ali'nin "Ya Rab benim yıldızımı nur ile âhirzamana kadar bedi' ışıklandır" yolundaki duasının bu zamanda Risale-i Nur ile kabul edildiğini beyan etmektedir. Yeni harflerle ve daktilo ile yazılan bir risalede; eski hurufu okumasını bilmeyen gençleri Risale-i Nur dairesine almağa gayret olarak yazılmış olduğu beyan edilmektedir.
Yine Said Nursî tarafından yazılan Eskişehir hapishanesinin bir meyvesi olup Ahmed Nazif tarafından elyazısı ile hediye edilmiş Otuzbirinci Lem'a'nın Birinci Şua'ı isimli risale olup başında, "İşbu İşârât-ı Kur'aniyye kitabına mahrem taife-i nisa el süremez. Bu taifeye memnu'dur. Gayet ihtiraz olunması tavsiye olunur." (Haşiye) diye başlayıp bu risale sahifeleri içinde Risale-i Nur müellifini ismi ve doğumu üzerinde cifir ve ebced hesaplarıyla yapılan istihraçlar görülmektedir.
Eski harflerle yazılı Risale-i Nur'un 31. Mektub'unun Onbeşinci Lem'ası ismi fihrist isimli risaledeki âhir kısmı Husrev, Sabri, Hafız Ali, Rüşdü, Hafız Hüseyin tarafından te'lif edildiği ve bunlar içinde Husrev'in te'lifinin daha çok olduğunu ve bunlara dua edildiği; diğer bir ciltte Risale-i Nur'un küçük şakirdleri ve yazanları içinde Sav Köyünde Marangoz Ahmed, Eğridir'in Gökdere Köyünde Ömer Hoca oğullarından Abdullah oğlu Ömer ve hocası, çocuğu Mustafa ve hocası Ahmed ve Ahmed Zeki, Hacı Hafız oğlu Hafız Mehmed, Hafız Mehmed oğlu Bekir gibi dokuz ile oniki yaşlarındaki çocukların bu Hafız Mehmed'in evinde toplanarak eski yazı öğrenip, Risale-i Nur'u yazdıklarını; Nur fabrikasının İslâm Köyü'nde olduğunu anlatmaktadır.
______________
Haşiye: Bu ehl-i vukufun divanece verdikleri mânâya bak ki "Bu işaret-i Kur'aniyye mahremdir. Ve sûre-i Nisâ'da bu işaretli ayet var." cümlesine nasıl mânâ vermişler.
Yirmidokuzuncu Mektub'un yedinci kısmında, şimdilik has ve emin talebelere mahsustur ve mahremdir işaretleriyle; ehl-i bid'anın, ecnebi inkılapçılardan mevhum bir fikir alarak hıristiyanlıktaki protestanlık gibi İslamiyette dini bir inkılap yapmak istediklerini, hıristiyanlıkta "ahkam-ı içtimaiyye İsa (A.S.) tarafından değil, havariler tarafından vaz' edildiğine göre" inkılabın caiz olabileceğini, Müslümanlıkta böyle şeylerin caiz olamayacağını; milliyetin İslamiyet fikri yerine geçmeyeceğini, sosyalizm ve bolşevizm gibi unsuri fikirlerin unsuriyeti ve milliyetperverliği kırdığını binaenaleyh Türklük fikrinin İslamlık fikri içinde erimesi icab ettiğini; âhirzamanda gelecek olan en büyük müçtehidin fesad zamanında hem hakim, hem mehdi hem mürşid hem hatib-i azam olan ve ehl-i beyte mensub olan bir zat-ı nûrânî olacağını; avrupaî düsturlarla mücadele usulünü Eski Said iken yaptığını ve bu tarzda galebenin İslamiyetin kıymetini azaltmak gibi bir mahzur bulunması yüzünden bu mesleği terkettiğini; İslamiyet esaslarını Otuzuncu ve Yirmidördüncü ve Yirmidokuzuncu Sözler ve mektuplarla bürhanlarıyla ispat ettiğini beyan etmektedir.
Eskişehir hapishanesinin saklanacak bir meyvesidir diye elyazması diğer bir risalede bir âlem-i mânâda İmam-ı Ali'ye sorduğu suale cevaben:
”Ücmin” den maksat şekilsiz harfleridir ki, laik hükümet zamanında taammüm eden latin harfleridir" yolunda bir cevab alındığını, cifr ve ebced hesaplarıyla bu kelimeyi ihtiva eden fıkranın latin harflerin resmen kabulü tarihi olan 1348 tarihine tevafuk ettiğini; Risale-i Nur'un bir musibet neticesinde gizlenerek gizli perde altında parlaması İmam-ı Ali'nin bir kerameti olduğunu Risale-i Nur'un sebeb-i tesmiyesi, Esma-i Hüsna içindeki İsm-i Bedi'in mazharı olduğunu; ve İmam-ı Ali'nin "Ya Rab benim yıldızımı nur ile âhirzamana kadar bedi' ışıklandır" yolundaki duasının bu zamanda Risale-i Nur ile kabul edildiğini beyan etmektedir. Yeni harflerle ve daktilo ile yazılan bir risalede; eski hurufu okumasını bilmeyen gençleri Risale-i Nur dairesine almağa gayret olarak yazılmış olduğu beyan edilmektedir.
Yine Said Nursî tarafından yazılan Eskişehir hapishanesinin bir meyvesi olup Ahmed Nazif tarafından elyazısı ile hediye edilmiş Otuzbirinci Lem'a'nın Birinci Şua'ı isimli risale olup başında, "İşbu İşârât-ı Kur'aniyye kitabına mahrem taife-i nisa el süremez. Bu taifeye memnu'dur. Gayet ihtiraz olunması tavsiye olunur." (Haşiye) diye başlayıp bu risale sahifeleri içinde Risale-i Nur müellifini ismi ve doğumu üzerinde cifir ve ebced hesaplarıyla yapılan istihraçlar görülmektedir.
Eski harflerle yazılı Risale-i Nur'un 31. Mektub'unun Onbeşinci Lem'ası ismi fihrist isimli risaledeki âhir kısmı Husrev, Sabri, Hafız Ali, Rüşdü, Hafız Hüseyin tarafından te'lif edildiği ve bunlar içinde Husrev'in te'lifinin daha çok olduğunu ve bunlara dua edildiği; diğer bir ciltte Risale-i Nur'un küçük şakirdleri ve yazanları içinde Sav Köyünde Marangoz Ahmed, Eğridir'in Gökdere Köyünde Ömer Hoca oğullarından Abdullah oğlu Ömer ve hocası, çocuğu Mustafa ve hocası Ahmed ve Ahmed Zeki, Hacı Hafız oğlu Hafız Mehmed, Hafız Mehmed oğlu Bekir gibi dokuz ile oniki yaşlarındaki çocukların bu Hafız Mehmed'in evinde toplanarak eski yazı öğrenip, Risale-i Nur'u yazdıklarını; Nur fabrikasının İslâm Köyü'nde olduğunu anlatmaktadır.
______________
Haşiye: Bu ehl-i vukufun divanece verdikleri mânâya bak ki "Bu işaret-i Kur'aniyye mahremdir. Ve sûre-i Nisâ'da bu işaretli ayet var." cümlesine nasıl mânâ vermişler.
Ses Yok