Müdafalar | Müdafalar | 71
(1-190)
(Milaslı Halil İbrahim'in Mahkemede Söylediği İfadesidir.) Efendim,
Şu kısa ifademin zabta geçmesini rica ederim. Eskişehir hadisesinden evvel elime geçen ve o vak'ada çoğu alınmış ve geri kalan birkaç tanesini çok ısrarlı Ahmed Feyzi'nin aldığı ve bende kalıp bu def'a elinize geçen "Ondokuzuncu Mektub" namındaki mu'cizât-ı Peygamberiyye'den bâhis; Risale-i Nur'da cem'iyyet ve tarikata aid bir tek harf bile iddianâmelerde kayda geçmemiştir. Çünkü, böyle bir şey yoktur. Dinimi öğrenmek ve imânımı takviye etmek ve ahlâkımı düzeltmek hususunda çok istifade ettiğim ve evvelce hesabı verilmiş bu eserler yüzünden mahkemeye sevk olunuyor ve hayat-ı içtimaiyedeki mevkiim sarsılıp, maddi çok zararlara uğruyorum. Ben, ahlâkı ve iyiliği sever, ilmî ve ahlâkî ve dinî eserler okur, kendi halinde geçinir dindar bir insanım. Elhamdülillah hiçbir ahlâksızlığım ve kimseye tecavüzüm ve bir kimseyi incitmek yüzünden bir münazaamı hükûmet kaydetmemiştir. Bu gibi dürüstlüğe vesile olan ehl-i vukufun -hâşâ- "cem'iyyetçi, tarikatçı" namını taktığı Risale-i Nur mizanlarına medyûn ve şükrân olduğumu bilatereddüt, açıkça söylemekle müftehirim.
Muhterem Hey'et-i Hâkime!
Şurada şâhid bir dindar-ı İslâm sıfatıyla ve Türk kanununun iktizası sebebiyle derim ki : Risale-i Nur tarikat değil ki, tasavvuf olsun; dünyevi bir gayesi kayd edilmiyor ki, cem'iyyet olsun. Belki, siyasi ihtilaslardan men'eden bir hakikat-ı ilmiyedir. Ve bir hey'et-i ilmiye tedkik ederse anlaşılır ki: Şimdiye kadar yazılan eserlerin fevkindedir. Ezcümle : Haklarında ehl-i vukufun bir tek harf bile kayd etmediği "Yirmibeşinci Söz" Kur'an'ın kelâmullah olduğunu öyle güzel isbat eder ve "Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözler" melâike ve âhiretin vücudlarını kör gözlere de gösterecek derecede isbat ve tavzih eder ve bunlara mümail "Otuzikinci Söz" ve diğerleri hakaik-ı İlâhiyye ve kevniyeyi öyle vazıh bir surette serd ve beyan ederler ki, en büyük bir âlim ile ve bir feylesof ile ve benim gibi bir ibtidâi tahsilli kimseler dahi onlardan çok müstefid olur. Ve hatta bin senedir çok itirazlara maruz olan "sevr ve hût" mes'elesinin akıllara hayret verecek derecede isbat ve izâh eyler ki; eğer bu gibi ilmî ve dinî eserleri okuyup dinini ve imânını takviye etmek, bir cezayı müstelzim ise maaliftihar kabul ediyorum.
Ölüm, Denizli Hapishanesinde de var, memleketimde aile ocağında da var olduğuna çok vakıalarla herkes gibi ben de şâhid ve kâniim. Ve eğer kanun-u adâlet hakkımızda tam tecelli ederse, vesile olanlara "Allah sizlerden razı olsun" derim.
(Bu Dahi Milaslı İbrahim'in İfadesidir.) Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Reisliğine Muhterem efendim! Umumumuz tarafından red edilen ve netice itibarıyla hükümsüz kalan Denizli ehl-i vukufunun raporunu nazar-ı itibara alan makam-ı iddia, cezamızı istemektedir. Mezkur raporun, hakkımda i'zam ettiği ve müderecatından ve kimler tarafından olduğunu bahsetmediği otuz kadar mektub, bu işle hiç alâkası olmayan ve herkesde bulunan akraba ve asker vesaire mektublarıdır. Ve yine "risaleler" diye i'zam ettiği ve münderecatında her iki raporda dahi bir tek kelime bile siyasetle alâkası görülmeyen ve ilk ifademde arzettiğim ve müteaddit defalar Isparta Mahkemesinin nazar-ı tedkikinden geçirilip iade edilen "Mu'cizât-ı Ahmediye" nam eserdir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kanun bir tek hadise yüzünden hiçbir kimseyi iki def'a tecziye etmemiştir.
Muhterem Hey'et-i Hakime!
Gerek ilk zabıta tahkikatında ve gerek ilk sorguda ve bütün mahkeme safahatında, makam-ı iddianın memleketimden yaptırdığı ve mahkeme dosyasında mevcud son tahkikatında, ne bir cem'iyet ve ne bir kimseyi teşvik ve ne de devletin emniyetini ihlal edebilecek hiçbir ahvalim tesbit edilmiş değildir. Yalnız ortada şu var ki:
Dünya ile hiç alâkası olmayan ve maalesef kıymeti bilinemeyen ve yetmiş yaşında ve mübarek bir zat-ı âlî kadîrin kâmilen, hayrat ve fezâile ve saadet-i dâreyne sevkeden ve Risale-i Nur nâm-ı mübeccelini taşıyan ve Kur'an-ı Hakim'in mu'cizât-ı ma'neviyesinden süzülen bu asârını, bir hey'et-i ilmiye ve fenniye olan ve hakikat-ı hâle vakıf ve o ilimde ihtisas sahibleri bulunan Ankara ehl-i vukufunun, vukufâne, tedkiklerine müstenid tasdikleri ve sarahaten bildikleri ilmî ve dinî ve ahlâki eserler olduğunu ve bizlerin hüsn-ü niyet sahibleri olduğumuz, o fen adamlarının raporlarında zikr ve beyan edilmekte olduğundan şu masum vaziyetimizin bir an evvel takdirini mahkeme-i âliyenizin adâletine terkederek, hakikatın izharıyla beraetimizi taleb ederim.
Halil İbrahim
Şu kısa ifademin zabta geçmesini rica ederim. Eskişehir hadisesinden evvel elime geçen ve o vak'ada çoğu alınmış ve geri kalan birkaç tanesini çok ısrarlı Ahmed Feyzi'nin aldığı ve bende kalıp bu def'a elinize geçen "Ondokuzuncu Mektub" namındaki mu'cizât-ı Peygamberiyye'den bâhis; Risale-i Nur'da cem'iyyet ve tarikata aid bir tek harf bile iddianâmelerde kayda geçmemiştir. Çünkü, böyle bir şey yoktur. Dinimi öğrenmek ve imânımı takviye etmek ve ahlâkımı düzeltmek hususunda çok istifade ettiğim ve evvelce hesabı verilmiş bu eserler yüzünden mahkemeye sevk olunuyor ve hayat-ı içtimaiyedeki mevkiim sarsılıp, maddi çok zararlara uğruyorum. Ben, ahlâkı ve iyiliği sever, ilmî ve ahlâkî ve dinî eserler okur, kendi halinde geçinir dindar bir insanım. Elhamdülillah hiçbir ahlâksızlığım ve kimseye tecavüzüm ve bir kimseyi incitmek yüzünden bir münazaamı hükûmet kaydetmemiştir. Bu gibi dürüstlüğe vesile olan ehl-i vukufun -hâşâ- "cem'iyyetçi, tarikatçı" namını taktığı Risale-i Nur mizanlarına medyûn ve şükrân olduğumu bilatereddüt, açıkça söylemekle müftehirim.
Muhterem Hey'et-i Hâkime!
Şurada şâhid bir dindar-ı İslâm sıfatıyla ve Türk kanununun iktizası sebebiyle derim ki : Risale-i Nur tarikat değil ki, tasavvuf olsun; dünyevi bir gayesi kayd edilmiyor ki, cem'iyyet olsun. Belki, siyasi ihtilaslardan men'eden bir hakikat-ı ilmiyedir. Ve bir hey'et-i ilmiye tedkik ederse anlaşılır ki: Şimdiye kadar yazılan eserlerin fevkindedir. Ezcümle : Haklarında ehl-i vukufun bir tek harf bile kayd etmediği "Yirmibeşinci Söz" Kur'an'ın kelâmullah olduğunu öyle güzel isbat eder ve "Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözler" melâike ve âhiretin vücudlarını kör gözlere de gösterecek derecede isbat ve tavzih eder ve bunlara mümail "Otuzikinci Söz" ve diğerleri hakaik-ı İlâhiyye ve kevniyeyi öyle vazıh bir surette serd ve beyan ederler ki, en büyük bir âlim ile ve bir feylesof ile ve benim gibi bir ibtidâi tahsilli kimseler dahi onlardan çok müstefid olur. Ve hatta bin senedir çok itirazlara maruz olan "sevr ve hût" mes'elesinin akıllara hayret verecek derecede isbat ve izâh eyler ki; eğer bu gibi ilmî ve dinî eserleri okuyup dinini ve imânını takviye etmek, bir cezayı müstelzim ise maaliftihar kabul ediyorum.
Ölüm, Denizli Hapishanesinde de var, memleketimde aile ocağında da var olduğuna çok vakıalarla herkes gibi ben de şâhid ve kâniim. Ve eğer kanun-u adâlet hakkımızda tam tecelli ederse, vesile olanlara "Allah sizlerden razı olsun" derim.
(Bu Dahi Milaslı İbrahim'in İfadesidir.) Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Yüksek Reisliğine Muhterem efendim! Umumumuz tarafından red edilen ve netice itibarıyla hükümsüz kalan Denizli ehl-i vukufunun raporunu nazar-ı itibara alan makam-ı iddia, cezamızı istemektedir. Mezkur raporun, hakkımda i'zam ettiği ve müderecatından ve kimler tarafından olduğunu bahsetmediği otuz kadar mektub, bu işle hiç alâkası olmayan ve herkesde bulunan akraba ve asker vesaire mektublarıdır. Ve yine "risaleler" diye i'zam ettiği ve münderecatında her iki raporda dahi bir tek kelime bile siyasetle alâkası görülmeyen ve ilk ifademde arzettiğim ve müteaddit defalar Isparta Mahkemesinin nazar-ı tedkikinden geçirilip iade edilen "Mu'cizât-ı Ahmediye" nam eserdir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kanun bir tek hadise yüzünden hiçbir kimseyi iki def'a tecziye etmemiştir.
Muhterem Hey'et-i Hakime!
Gerek ilk zabıta tahkikatında ve gerek ilk sorguda ve bütün mahkeme safahatında, makam-ı iddianın memleketimden yaptırdığı ve mahkeme dosyasında mevcud son tahkikatında, ne bir cem'iyet ve ne bir kimseyi teşvik ve ne de devletin emniyetini ihlal edebilecek hiçbir ahvalim tesbit edilmiş değildir. Yalnız ortada şu var ki:
Dünya ile hiç alâkası olmayan ve maalesef kıymeti bilinemeyen ve yetmiş yaşında ve mübarek bir zat-ı âlî kadîrin kâmilen, hayrat ve fezâile ve saadet-i dâreyne sevkeden ve Risale-i Nur nâm-ı mübeccelini taşıyan ve Kur'an-ı Hakim'in mu'cizât-ı ma'neviyesinden süzülen bu asârını, bir hey'et-i ilmiye ve fenniye olan ve hakikat-ı hâle vakıf ve o ilimde ihtisas sahibleri bulunan Ankara ehl-i vukufunun, vukufâne, tedkiklerine müstenid tasdikleri ve sarahaten bildikleri ilmî ve dinî ve ahlâki eserler olduğunu ve bizlerin hüsn-ü niyet sahibleri olduğumuz, o fen adamlarının raporlarında zikr ve beyan edilmekte olduğundan şu masum vaziyetimizin bir an evvel takdirini mahkeme-i âliyenizin adâletine terkederek, hakikatın izharıyla beraetimizi taleb ederim.
Halil İbrahim
Ses Yok