Müdafalar | Müdafalar | 81
(1-190)
Efendiler! Dalâlet ve fenalıklar cehaletten gelse, defetmesi kolaydır. Fakat, fenden, ilimden gelen dalâletin izalesi çok müşkildir. Bu zamanda dalâlet fenden ve ilimden geldiği için, ancak onları izale edecek ve nesl-i âtiden o belâya düşen kısmını kurtaracak ve karşılarında dayanacak Risale-i Nur gibi her cihetle mükemmel bir eser lâzımdır. Risale-i Nur bu kıymette olduğuna delil şudur ki: Yirmi seneden beri, benim şiddetli ve kesretli bulunan muarızlarım ve şiddetli tokatlarını yiyen feylesofların hiçbirisi, Risale-i Nur'a karşı çıkmamış ve cerhedememiş ve karşı çıkamaz. Ve dokuz ay, üç adliye ve merkez-i hükûmet ehl-i vukufu, yüz kitaptan ibaret eczalarında, bizi mes'ul edecek bir tek madde bulamamalarıdır. Ve binler ehl-i dikkat olan Risale-i Nur Şâkirdlerine kanaat-ı kat'iyye veren, "İşârât-ı Kur'aniyye" ve "İhbârât-ı Gaybiye-i Aleviyye ve Gavsiye"nin, bu asırda Risale-i Nur'un ehemmiyetine ve makbuliyetine imza basmalarıdır. Evet, adliyelerin, hukuklar muhafaza etmek ve haksızları tecavüzden durdurmak, vazifeleri olmak cihetiyle; Risale-i Nur'un yüz risalesinin yirmi senede, yüzbin adamın saadetlerine hizmet ettiği maddeten sâbit olmasıyla beraber; on seneden beri, iki mahkeme ve merkez-i hükûmet ve birkaç vilâyetin zâbıtaları ve Denizli Mahkemesi münasebetiyle dokuz ay bütün mahrem ve gayr-i mahrem evraklarımızda ve risalelerde millete ve vatana bir zararlı maddeyi ve mûcib-i ceza bir yanlışı görmediklerinden, elbette Risale-i Nur'un bu vatanda gayet küllî ve büyük hukuku var. Bu küllî ve çok ehemmiyetli hukuku nazara almayıp, âdî evraklar gibi müsadere ederek, millete ve takviye-i îmana muhtaç biçarelere pek büyük bir haksızlığı nazara almamak ve âdi bir adamın cüz'î ve küçük bir hakkını ehemmiyetle nazara almak adliyenin mahiyetine ve adaletin hakikatına hiçbir cihetle yakışmaz, diye sizlere hatırlatıyorum.
Doktor Duzi'nin vesair zındıkların eserlerine ilişmemek, Risale-i Nur'a ilişmek, gazab-ı İlâhînin celbine vesile olabilir diye korkuyoruz. Cenâb-ı Hak, size insaf ve merhamet, bize de sabır ve tahammül ihsan eylesin. Âmin.. Gayr-i resmî, fakat dehşetli bir tecrid-i mutlakda Said Nursî (Bu istida, üç makamata gönderilmiştir. Oradaki kardeşlerime bir me'haz olmak için gönderildi.) Yirmi seneden beri sabredip sükût eden bir mazlumun şekvasını dinlemenizi istiyorum! Hürriyetin en geniş suretini veren cumhuriyet hükümetinde herbir hürriyetten menedilmekle beraber, düşmanlarım, benim aleyhime bir cihetle olarak beni eziyorlar. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikr-i ilmiyeyi temin eden cumhuriyet hükümeti ya beni tam himaye edip, garazkar, evhamlı düşmanlarımı sustursun veyahut bana, düşmanlarım gibi hürriyet-i kalem verip, müdafaatıma yasak demesin. Çünki, resmen, perde altında her muharebeden men'im için postahanelere gizli emir verilmiş. Su ve ekmeğimi getiren bir tek çocuktan başka kimse ile beni görüştürmemek için tenbihat verildiği bir zamanda, eskiden beri benim muarızlarım fırsat bulup, tam mahkeme-i temyizin beraetimizi tasdik ederek, o düşmanlarım, hiç münasebetim olmayan bir-iki mahrem risalelerimi verdirip, sonra meslekçe benim aleyhimde bir-iki ehl-i vukufun eline geçirip, aleyhimde fena bir rapor hazıladıklarını işittim. Daha sabır ve tahammülüm kalmadı. Ben hükümet-i cumhuriyenin bütün erkânlarına, belki dünyaya ilân ediyorum ki: Kur'an-ı Hakîm'in sırr-ı hakikatiyle ve i'cazının tılsımiyle, benim ve Risale-i Nur'un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedîsinden iman-ı tahkiki ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmekdir. İşte Risale-i Nur, üç ehl-i vukuf hey'etinin ve üç mahkemenin incelenmesinden geçtiği halde, bu iki vazife-i kudsiyeden başka, kasdî olarak dünyaya, idareye, âsâyişe dokunacak ciheti olmadığına, yirmi senelik hayatım ve yüzotuz Risale-i Nur meydanda cerhedilmez bir hüccettir.
Evet mahkemece dava ettiğim ve benimle münasebettar bütün dostlarımın tasdiki altında, yirmi seneden beri hiç müracaat etmeyen ve on seneden beri hükümetin erkânlarını -birkaçı müstesna olarak- bilmeyen ve dört seneden beri dünya harbinden ve hâdisatından hiç haber almayan ve merak etmeyen bu bîçare mazlum Said, hiç imkânı var mı ki, ehl-i siyasetle uğraşsın ve idareye ilişsin ve âsâyişin ihlaline meyli bulunsun... Eğer zerre miktar bulunsaydı; "Karşımda kimler var, dünyada neler oluyor, bana kim yardım edecek?" diye soruşturacaktı, merak edecekti, karıştıracaktı, hilelerle büyüklere hulûl edecekti. En elim cüz'i bir hadise şudur ki: "Bir tecrid-i mutlak içinde her muharebeden kesilmiş vaziyetinden kurtulmak için hapse girmeye bir bahane bulunuz ki, beni hapse alsınlar, bu azabdan kurtulayım." diye bazı dostlarıma bir gizli mektub elden göndermiştim. Tâ benim hayatımın sermaye ve neticesi ve gayet zinetli bir surette tezyin edilmiş Risale-i Nur'dan, Denizli'de mahkemede bulunan kitablarıma yakın olayım ve teslim almaya çalışayım. Maatteessüf, aleyhime olan oradaki ehl-i vukuftan birtek adam beni müdafaa ederken, o dahi mektubumu görüp, hapse girmem için aleyhime hüküm vermeye mecbur olmuş. Beni hapislere sokan muazılarımın bir bahaneleri de -o mahkemede ondan beraet kazandığım- "Tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur'da daima dâvâ edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız cennete giden çoktur, imansız cennete giden yoktur." diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki... Nerede tekkem olacak?.. Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki; çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." ve mahkemeler zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden yazdığım tarikatların hakikatlarını ilmen beyan eden "Telvihat Risalesi" var ki, bir ders-i hakikattır ve yüksek bir ders-i ilmîdir, tarikat dersi değildir. Hürriyet-i vicdanı esas tutan hükümet-i cumhuriyenin, elbette bu milletin milyarlar ecdadının ruhları bağlandığı bir hakikata ve onun yolunda dünyaya meydan okudukları ve iman-ı tahkikiyi galibane felsefeye karşı isbat eden bir eseri ve hadimlerini himayet etmek, ehemmiyetli bir vazifesidir. Yoksa, o zaif hadimin ellerini bağlayıp, binler düşmanlarını O'na saldırtmaya, hiçbir vecihle o cumhuriyetin düsturları müsaade etmez... Cumhuriyet beni dinleyecek diye şekvamı yazdım.
derim.
Ses Yok