Müdafalar | Müdafalar | 82
(1-190)
HEY'ET-İ VEKİLEYE VE MİLLETVEKİLLERİ RİYASETİNE CÜZ'İ, FAKAT EHEMMİYETLİ BİR MARUZATIMDIR. Otuz seneden beri hayat-ı siyasiyeden çekildiğim halde, bu sırada bir defaya mahsus olarak, vatanî ve millî ve âsâyişî bir mes'eleyi beyan ediyorum. Şöyle ki: Çok emarelerle kat'i kanaatımız geldi ki; anarşilik hesabına bana ve bu Emirdağı kasabasına ve dolayısıyla bu vatana bir su-i kasd var ki, bir habbeyi kubbeler ve sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bir hâdiseyi dağ gibi gösterip, sükûnete muhtaç olan bu vatanda beni bahane edip, anarşilik hesabına ve bir ecnebi planıyla bize, yani bîçare vatandaşlarımızı idam-ı ebedîden ve şübehât-ı uhreviyyeden kurtarmaya çalışan Nur Şâkirdlerine, bütün bütün kanunsuz ve keyfî hücum edildi. Pek zâhir bir garaz ile evham yüzünden, baruta ateş atmak gibi, bu vatana ve âsâyişe beni bahane edip su-i kasd edildi.
Şöyle ki: Üç mahkeme, yirmi senelik mektuplarımı ve kitaplarımı ve hallerimi inceden inceye tetkikden sonra, bize ve kitaplarıma beraet verdiği halde ve üç seneden beri te'lifatı terkettiğim ve haftada ancak bir mektup yazabildiğim ve mecbur olmadan herbir bir gün nöbetle zaruri hizmetimi yapan üç-dört terzi çırağından başka kimseyi kabul etmediğim halde ve serbestiyet verildiği ve memleketime gitmediğim halde, hiç ömrümde görmediğim bir tarzda ve resmi bir surette beni hiddete getirip bir hadise çıkarmak için, tahkir ve ihanet kasdiyle, kanunsuz ve garazla, beni taharri ile kapımın kilidini kırıp, Kur'an'ımı ve Arabî levhalarımı evrak-ı muzırra gibi alıp götürmekle beraber, adliyenin mühim bir memuru, resmen buradaki memurlara âmirane demiş ki: "Said'i iki jandarma ile teşhir suretinde çıkarıp, zorla başına şapka giydirip, öylece ifadeye getirmeli idiniz. Hem ona yanaşanları tutunuz." diye, ehemmiyetli bir mecliste ve ayn-ı hakikat olan ifademi okudukları vakit söylemiş. Bunda şek ve şüphe kalmadı ki; beni tahkir ve ihanet edip, hiddete getirip, âsâyişi bozmak garazı takib ediliyor.
Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki biçarelerin istirahatına ve onlardan belâların def'ine feda etmek için bana bir hâlet-i ruhiyeyi ihsan eylemiş ki; ben de, onların yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat ve ihanetlere karşı tahammüle karar vermişim. Bu milletin âsâyişine, hususan mâsum çocukların ve muhterem ihtiyarların ve biçare hastaların ve fakirlerin dünyevî istirahatlarına ve uhrevî saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etmeye hazırım... İşte, sinek kanadını dağ gibi yaptıklarının bir emaresi şu ki; benim gibi gurbette hasta, ihtiyar, zaif, tek başına bulunan bir adam için, on gün zarfında beş defa Afyon Valisi ve Emniyet Müdürü ve iki defa Afyon Müdde-i umumisi benim için buraya gelmesi ve iki günde, her bir günde beş tayyare benim gezdiğim yerlerde beni nezaret altına alması ve beş polis hafiyesinin burada bana tarassut edenlere ilâve edilip, ahvalimi tecessüs etmek için gönderilmesi ve postahanelere bana ait mektubların müsaderesi için resmen emir verilmesi gösteriyor ki, Şeyh Said ve Menemen Hadisesinin on misli bir hâdiseyi evhamla düşünmüşler" Habbeyi kubbe söylemişler ki, böyle bir vaziyet alıyorlar! Benim eski hayatımı zannedip, ihanetle hiddete gelecek tahmin etmişler. Bil'akis aldandılar.
Biz, bütün kuvvetimizle anarşiliğe bir sedd-i Zülkarneyn gibi, bir sedd-i Kur'anî te'sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğe zemin ihzar ediyorlar. Evet, eğer eski hayatım gibi, izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek ve vazife-i hakikiyesi, sırf âhiret ve ölümün idam-ı ebedisinden müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete çalışmak olsaydı, on Menemen, on Şeyh Said Hâdisesi gibi bir hâdiseye, o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi. Hem, üç mahkeme ve yirmi senede kaç vilâyetin zâbıtaları, kıyafetime kanunca ilişmedikleri ve mazuriyetim ve inzivama binaen, tebdil-i kıyafetime hiçbir ihtar olmadığı halde, böyle keyfi, kanunsuz, cebren ahali içinde başıma şapkayı girdirmeye çalışmak, kırk seneden beri bu vatanda, hususan îman-ı tahkikî dersinde kardeşâne alâkadar olan yüzbinler adam, pek büyük bir heyecan içinde zemini hiddete getirip, emsalsiz ağlamağa vesile olacaktı. Zaten ecnebi parmağiyle, güya hakkımda teveccüh-ü âmmeyi kırmak fikriyle, damarlarıma dokunacak kanunsuz muamelelerin mezkûr maksad için yapıldığına çok emarelerle kat'î kanaatımız geldi. Fakat Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki; benim gibi kabir kapısında, alâkasız, dünyadan usanmış, hürmetten, teveccüh-ü âmmeden kaçmış ve şan ü şeref ve hodfüruşluk gibi riyakârlıklara hiçbir meyli kalmamış bir vaziyette iken, bunların bana karşı kanunsuz ihanetlerinin hiçbir ehemmiyeti kalmadı; Cenab-ı Hakk'a havale ediyorum. Bana lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenlerin yakında ölümle idam-ı ebediyeye giriftar olacaklarını düşünüp, hakikaten acıyorum. Ya Rabbî, onların îmanın Risale-i Nur'la kurtar! İdam-ı ebediden, sırr-ı Kur'an'la terhis tezkeresine çevir! Ben de onlara hakkımı helâl ediyorum!..
Said Nursî

(Bunun bir sureti Adliye Vekâletine ve Şura-yı Devlete ve Diyanet Riyasetine ve Hey'et-i Vekilenin Yüksek Meclisine) Yirmi iki seneden beri bir münzevî ve ondokuz sene müracaat etmeyip sükût eden bir mazlum.. hem bir teşekküre, hem bir şekvaya mecbur olup, hey'etinize arz eder ki: Ben istemeyip, sizler iskâna tabi' olanların fevkinde benim iâşeme dair kararınıza çok teşekkür ile beraber altmış senelik bir düstur-u hayatımı, -bu def'aya mahsus olmak üzere- kırdım. Adem-i kabul ile iltifatınız kırmadım. Amma şekva ciheti ise: Ben, bir miktar habbeyi kubbe yapan evhamcıların yüzünden o derece sıkıntı çekiyorum ki, bütün ruhumla ya kabre, ya hapse girmek için bir vesile düşünürken bir ay evvel "Kendi kendime bir hasb-ı hal" ser-levhasıyla elim bir nev'i hâtırât-ı kalbimi kaleme aldım ki; şimdi mecbur oldum, o hâtırâtı aynen beraetimize dair mahkeme kararının ve ehl-i vukuf raporunun hülâsalarıyla, lüzumsuz bir-iki cümleyi tayyedip tebdil etmeyerek aynen sizin yüksek meclisinize takdim ediyorum. Eğer bu kazadaki hükûmetin insaniyetli insafı olmasa idi, benim için dayanmak kabil olmazdı.
Said Nursî
Ses Yok