Müdafalar | Müdafalar | 84
(1-190)
Mâdem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade ehemmiyetli bir mes'eledir; yüzde doksanı bu hayatın selâmiyetine çalışıyorlar. Biz Risale-i Nur Şâkirdleri de, herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşetli hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür olsun ki; şimdiye kadar o ölüm idam-ı ebedisini, yüz binler adam hakkında terhis tezkeresine Risale-i Nur ile çevirdiğine yüzbinler şahid gösterebiliriz. Bu hakikat noktasını sizin gibi vatan-perver, milliyet-perverler bizi teşviklerle alkışlaması lazım gelirken, evhamlarla ittiham altına alıp tarassudlarla taciz etmek, ne kadar insaftan ve hamiyetten uzak olduğunu insafınıza havale ediyorum. Gayr-ı resmî ve haps-i münferidde Said Nursî AFYON EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNE Ben sizin insaniyet ve vicdanınıza itimaden, mahrem işlerimi size beyan ediyorum. Hem vazife itibariyle, siz bizimle pek çok alâkadarsınız. Çünki Risale-i Nur'un âsâyiş noktasında yirmi senedenberi yüzbin şakirdinden hiçbir vukuat olmadığı gibi; pekçok zabıta me'murlarının itiraflariyle ve bir şey aleyhimizde kaydetmemeleriyle, bunu ispat eder. Buraya, Ankara Emniyet-i Umumiye müdürü geldiğini bir çocuktan işittim. Her halde benim halimi soracak diye bir şey kaleme aldım ki, rahatsızlığım münasebetiyle ona konuşmak yerinde takdim edeyim. Birden gittiğini işittim. Size leffen onu gönderiyorum. Münasip görürseniz, bera-yı malûmat ona gönderirsiniz. Ben, dünya işlerini bilmiyorum, halklar ile görüşemiyorum. Senden başka burada kimsem yok ki, re'yini alayım. Benim şahsıma ait mes'ele gerçi çok ehemmiyetsizdir, cüz'idir; fakat Risale-i Nur'a ait mes'ele; bu vatan ve millette pek çok ehemmiyeti var. Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kat'î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, alem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir.

Said Nursî AFYON EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNE! Zâtınızı tanımadan bir def'a gördüğüm vakit insaflı ve adaletli gördüğümden herkesten evvel, alâkadar olduğum bir hakikatı size beyan ediyorum. O hakikatı alâkadar makamata vazifeniz itibariyle bildirmeyi, size bırakıyorum. O hakikat da şudur : Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsali yoktur. Herşeyden tecrid-i mutlak içinde, herkesten, hatta camideki cemaat adamlarından ve temastan memnu' olduğum halde; ihtiyarlık, hastalık, yoksuzluk içinde birden kalbime geldi ki: Mâdem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddi cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur'an'dan anladığım ve kaleme aldığım "Meyve Risalesi" ile "Hüccetü'l-Baliğa"yı yeni hurufla tab'etmek için bazı kardeşlerime izin verdim.
O iki risaleyi iki seneye yakın alakadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tedkikten sonra mucib-i mes'uliyet hiçbir şey bulamıyarak bize resmen teslim ettiler. Hem cevap gönderdim ki; sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, sonra tab'etsinler. Hem tab'dan sonra resmen hükûmetin oniki makamatına vermek bir usuldür. Sonra da "İhlâs Risalesi" ile "İktisad Risalesi" ni de o iki risalenin ahirine ilhak edip yeni hurufla tab'edilsin. Kat'iyyen size beyan ediyorum ki benim maksadım, bunun tab'ında, bu mübarek milleti ve vatanı manevi ve maddî anarşilikten muhafaza etmek ve âsâyiş ve inzibata manevi yardım etmek ve anarşiliği uyandıran harici bir cereyanın istilasına manevî sed çekmek ve alem-i İslamın bize karşı itiraz ve ittihamını izaleye ve eski muhabbet ve uhuvvetini celbetmeye çalışmaktır. Fakat maatteessüf ben dünya ile alâkadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmediğimden ve kanunsuz ilişmek belâsına maruz kaldığımdan, eskidenberi perde altında bana husumet eden bazı insanlar, fırsat bulup zabıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyorlar.
Ezcümle : Acib bir tesadüfle işittim ki; dört risalem ile bu iki sene zarfında yazdığım mektupların suretini taharri me'murları şimendiferde tutmuşlar. O risalelerin ikisi "İhlâs"dır. Gerçi bir derece mahremdir, fakat mahkeme, hem Ankara ehl-i vukufu tedkikten sonra zararsız görmüşler ki, bize iade ettiler. Hem, sansüre ve büyük muharrirlere göstermek için İstanbul'a gönderilmiş. "İktisad" ise bu zamanda herkese lazımdır. "Onsekizinci Lem'a" olan keramet-i Aleviye ise, yanlışlıkla onlara, beraber gönderilmiş. Değil o risaleyi tab'etmek, belki en mahrem kardeşlerime de ancak okumasına izin veriyorum.
Hem o dünyaya bakmıyor. Hem ehl-i vukuf ve mahkeme, tedkik etmiş, bize iade etmişler. Hem, on sene evvel Eskişehir Hapishanesinde çok sıkıntılı bir zamanımda ve teselliye muhtaç olduğum bir zamanda bir müjde-i manevî kalbime geldi, ben de kaleme aldım. Amma benim bu iki sene, belki dört-beş senede yazdığım mektupların suretleri, değil o risaleler ile beraber tab' ve neşretmek; belki mahrem bir-iki dostumun arzusu ile okunmasını merak edip beraber gönderilmiş. Bu mektupları kendim yazdığımın sebebi, benim yüzümden hapiste sıkıntı çekenlere bir teselli, bir musahabe ve bu vatan ve millete dünya ve ahiretlerine yirmi seneden beri büyük menfaatı görülen Risale-i Nur hakkında bir müdavele-i efkâr etmek içindir. Hem zâtınıza, hem Ankara makamatına yazdığım bazı hasbihaller, belki içinde bulunmuş. İşte bu mahiyetteki risaleler ve mektublar, taharri memurları tarafından alınmış belki size de gelmiş veya gelecek ihtimaliyle size bu hakikatı beyan ediyorum. Benim şimdi pek ağır beş-altı cihetteki sıkıntılarıma evham yüzünden kanunsuz bana iliştirmeğe meydan vermemenizi sizin vazife perverliğinizden ve ciddiyetinizden ümid ediyorum.
Ses Yok