Tiryak | Tiryak | 17
(1-30)
Acaba bir nutuk ile, isyan eden sekiz taburu itaate getiren ve kırk sene evvel bir makalesiyle binler adamı kendine tarafdar yapan ve mezkûr üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde (başımdaki saçlarım adedince başların bulunsa ve hergün biri kesilse, zındıkaya ve dalalete teslim-i silah edip vatan ve millete ve islâmiyete hiyanet etmem, hakikat-ı Kur'an'a feda olan bu başımı zâlimlere eğmem) diyen ve Emirdağında, beş-on âhiret kardeşi ve üç-dört hizmetçilerden başka, kimse ile alâkadar olmayan bir adam hakkında, ittihamnâmede: "Bu Said Emirdağında gizli çalışmış, âsâyişe zarar vermek fikriyle, orada bir kısım halkarı zehirlemiş, yirmi adam da etrafta O'nu medhedip hususî mektuplar yazdıkları gösteriyor ki: O bir siyaset çeviriyor." diye emsalsiz bir adavet ve ihanetlerle iki sene hapse sokmak ve hapiste tecrid-i mutlakta ve mahkemede konuşturmamakla ta'zib edenler ne derece haktan ve adaletten ve insaftan uzak düştüklerini ehl-i adalet ve insafın vicdanlarına havale ediyorum!..
Hiç mümkün müdür ki, böyle haddinden yüz derece ziyade tevecüh-ü âmmeye mazhar ve eski zamanda bir nutuk ile binler adamı itaate getiren ve Ayasofya Camiinde elli bin adama, takdir ile nutkunu dinlettiren bir adam üç sene Emirdağında çalışsın, yalnız beş-on adamı kandırsın ve seksen yaşında iken âhiret işini bırakıp siyaset entrikaları ile uğraşsın. Ve yakın olduğu kabrine nurlar yerinde lüzumsuz zulmetleri doldursun. Hiç kabil midir? Elbette şeytan dahi bunu kimseye kabul ettiremez.
Dördüncü Musîbetim: Şapka giymediğimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebep göstermeleridir. Beni konuşturmadılar. Yoksa beni cezalandırmağa çalışanlara diyecektim ki: Üç ay Kastamonu'da Polisler ve komiser karakolunda misafir kaldım. Hiçbir vakit bana demediler: "Şapkayı başına koy."
Ve üç mahkemede şapkayı başıma koymadığım ve başımı mahkemede açmadığım halde, Afyon müstesna bana ilişmedikleri ve yirmi üç sene bazı dinsiz zâlimlerin, o bahane ile bana gayr-ı resmî çok sıkıntılı ve ağır bir nevi ceza çektirdikleri ve şimdi asker neferatının başlarından kalktığı ve çocuklar ve kandınlar ve ekser köylüler ve dairelerde me'murlar ve bere giyenler şapka giymeğe mecbur olmadıkları ve hiç bir maddî maslahat giymesinde bulunmadığı halde, benim gibi bir münzevi ve bütün müçtehdlerin ve umum şeyh-ül İslamların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalar ilâvesiyle, yirmi sene cezasını çektiğim ve libasa ait manasız bir âdetle tekrar beni cezalandırmağa çalışan ve çarşıda Ramazanda gündüzde rakı içip, namaz kılmayanları hürriyet-i şahsiye var diye, kendine kıyas edip resmen menetmek vazifesi iken, ilişmediği halde, bu derece şiddet ve tekrarla ve ısrarla beni bir
kıyafetim için suçlandırmağa çalışan; elbette ölümün îdam-ı ebedîsini ve kabrin dâimî haps-i nünferidini gördükten sonra mahkeme-i kübrada ondan bu hatâsı sorulacak.
Beşinci Musîbetim: Otuzüç âyât-ı Kur'aniyenin tahsikârâne işaretine mazhariyetini; ve İmam-ı Ali (Kerremallahü Vechehü) ve Gavs-ı A'zam (Kuddise sırruhu) gibi evliyanın takdirlerini; ve yüzbin ehl-i îmanın tasdiklerini; ve yirmi senede millete ve vatana zararsız pekçok menfaatli yüksek bir mertebeyi kazandıran Risale-i Nur'u sinek kanadı gibi bahanelerle, bazı risalelerinin müsaderesine hattâ dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamın îmanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren "zülfikar - Mu'cizat-ı Ahmediye" mecmuasını, içindeki eskiden yazılmış ve mürur-u zaman ve af kanunları görmüş iki âyetin tam haklı tevsirine dair, iki sahife bahanesiyle o pekçok menfaatli ve kıymatdar mecmuanın müsaderesine çalıştığı gibi şimdi de Nur'un kıymettar risalelerinden, her birisinin bin kelime içinden bir-iki kelimesine yanlış mânâ vermekle, o bin menfaatli risalenin müsaderesine çalışıldığını, bu üçüncü iddianameyi işiten ve neşrettiğimiz kararnameyi gören tasdik eder. Biz dahi:
deriz.
Hiç mümkün müdür ki, böyle haddinden yüz derece ziyade tevecüh-ü âmmeye mazhar ve eski zamanda bir nutuk ile binler adamı itaate getiren ve Ayasofya Camiinde elli bin adama, takdir ile nutkunu dinlettiren bir adam üç sene Emirdağında çalışsın, yalnız beş-on adamı kandırsın ve seksen yaşında iken âhiret işini bırakıp siyaset entrikaları ile uğraşsın. Ve yakın olduğu kabrine nurlar yerinde lüzumsuz zulmetleri doldursun. Hiç kabil midir? Elbette şeytan dahi bunu kimseye kabul ettiremez.
Dördüncü Musîbetim: Şapka giymediğimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebep göstermeleridir. Beni konuşturmadılar. Yoksa beni cezalandırmağa çalışanlara diyecektim ki: Üç ay Kastamonu'da Polisler ve komiser karakolunda misafir kaldım. Hiçbir vakit bana demediler: "Şapkayı başına koy."
Ve üç mahkemede şapkayı başıma koymadığım ve başımı mahkemede açmadığım halde, Afyon müstesna bana ilişmedikleri ve yirmi üç sene bazı dinsiz zâlimlerin, o bahane ile bana gayr-ı resmî çok sıkıntılı ve ağır bir nevi ceza çektirdikleri ve şimdi asker neferatının başlarından kalktığı ve çocuklar ve kandınlar ve ekser köylüler ve dairelerde me'murlar ve bere giyenler şapka giymeğe mecbur olmadıkları ve hiç bir maddî maslahat giymesinde bulunmadığı halde, benim gibi bir münzevi ve bütün müçtehdlerin ve umum şeyh-ül İslamların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalar ilâvesiyle, yirmi sene cezasını çektiğim ve libasa ait manasız bir âdetle tekrar beni cezalandırmağa çalışan ve çarşıda Ramazanda gündüzde rakı içip, namaz kılmayanları hürriyet-i şahsiye var diye, kendine kıyas edip resmen menetmek vazifesi iken, ilişmediği halde, bu derece şiddet ve tekrarla ve ısrarla beni bir
kıyafetim için suçlandırmağa çalışan; elbette ölümün îdam-ı ebedîsini ve kabrin dâimî haps-i nünferidini gördükten sonra mahkeme-i kübrada ondan bu hatâsı sorulacak.
Beşinci Musîbetim: Otuzüç âyât-ı Kur'aniyenin tahsikârâne işaretine mazhariyetini; ve İmam-ı Ali (Kerremallahü Vechehü) ve Gavs-ı A'zam (Kuddise sırruhu) gibi evliyanın takdirlerini; ve yüzbin ehl-i îmanın tasdiklerini; ve yirmi senede millete ve vatana zararsız pekçok menfaatli yüksek bir mertebeyi kazandıran Risale-i Nur'u sinek kanadı gibi bahanelerle, bazı risalelerinin müsaderesine hattâ dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamın îmanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren "zülfikar - Mu'cizat-ı Ahmediye" mecmuasını, içindeki eskiden yazılmış ve mürur-u zaman ve af kanunları görmüş iki âyetin tam haklı tevsirine dair, iki sahife bahanesiyle o pekçok menfaatli ve kıymatdar mecmuanın müsaderesine çalıştığı gibi şimdi de Nur'un kıymettar risalelerinden, her birisinin bin kelime içinden bir-iki kelimesine yanlış mânâ vermekle, o bin menfaatli risalenin müsaderesine çalışıldığını, bu üçüncü iddianameyi işiten ve neşrettiğimiz kararnameyi gören tasdik eder. Biz dahi:
deriz.
Ses Yok