Tiryak | Tiryak | 15
(1-30)
MAHKEME-İ KÜBRA-YI HAŞRE BİR ŞEKVADIR
(Bundan evvelki parça Üstadımızın, mahkemedeki müdafaatından olması münasebetiyle Üstadımızın, Mahkeme-i Temyize verdiği bu kısım onun mevzuu ile münasebettar olmakla buraya ilhak edildi.)
[Haşirdeki mahkeme-i kübraya bir arzuhaldir. Ve dergâh-ı İlâhiyeye bir şekvadır. Ve bu zamanda mahkeme-i temyiz hâkimleri ve istikbalde nesl-i âti ve dârülfünunun münevver muallimleri ve talebeleri dahi dinlesinler. İşte bu yirmisekiz senede yüzer işkenceli musibetlerinden (on tanesini) Âdil-i Hakîm-i Zülcelâl'in dergâh-ı adaletine müştekiyâne takdim ediyorum.]
Evvelâ: Ben kusurlarımla beraber bu milletin saadetine ve imanına hayatımı vakfettim. Ve milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata, yâni Kur'an hakikatine benim başım dahi feda olsun diye bütün kuvvetimle Risale-i Nur'la Kur'ânın hakikatına çalıştım. Bütün zalimane taziblere karşı tevfik-i İlâhi ile dayandın. Geri çekilmedim.
Ezcümle: Afyon hapsimde ve mahkememde başıma gelen çok gaddarane muamelelerden ve musibetlerimden on tanesinden birisi:
Üç def'a ve her def'asında iki saate yakın aleyhimizde gazarkârâne ve müfteriyâne ittihamnamelerini, bana ve adaletten teselli bekliyen mâsum Nur talebelerine cebren dinlettikleri halde, çok rica ettim beş-on dakika bana müsaade ediniz ki. hukukumuzu müdafaa edeyim. Bir-iki dakikadan fazla izin vermediler.
İşte bu mes'elelerden birisi: Ben kırk-elli sene evvel, müteşabih bir Hâdis-i Şerif'in bir hârika manasını beyan etmiştim. Ve sonra Risale-i Nura yazmıştım ki: "Bir adam sabah kalkar alnında “haza kafirun” yazılmış bulunur." yâni Avrupa gibi, başa şapka giyer ve onu cepren giydirir. "Bir kumandan hayatiyle ve mematiyle beni tasdik edip, işte o adam benim.." diye, acib icraatiyle bu Hâdîs-i Şerifin hakikatını isbat ettiği halde, zâlimler nurlara ilişmesinler diye ben mahrem tuttum.
Sonra gördüm ki; İslâm Ordusunun hasenelerini o kumandana vermekle milyonlar haseneler, bir tek haseneye iner; sukut eder. Ve o kumandanın kusurlarını ve seyyielerini orduya vermekle o seyyie, bir milyon seyyie olur. O şanlı kahraman orduyu tam lekedar ediyor bildim. Benim, gizli ve mahrem tutmakta hata ettiğime kanaat getirdiğim aynı zamanda mahkemeler, o hakikatı tam tamına teşhir ettiler. İzahını büyük müdafaatıma havale edip gayet kısa bir işareti şudur:
Mahkeme, bizi cezalandırmak için ileri sürdüğü en büyük sebeb, benim o kumandanı sevmemekliğim ve sevdirmemekliğim ve Kur'anın çok Ayâtına karşı onun inkâr ve muarazasını red etmekliğim; fikren ve ilmen kat'i hüccetlerle onun mesleğini kabul etmemekliğimdir.
Ben yirmi ay tecrid-i mutlakta durdurulduğum halde yalnız üç - dört saat bir-iki arkadaşıma izin verildi. Müdafaatımın yazısında az bir parça yardım oldu. Sonra onlar da men' edildi. Pek gaddarane muameleler içinde cezalandırdılar. Müddeiumuminin bin dereden su toplamak nev'inden ve yanlış mânalar vermekle ve iftiralar ve yalan isnadlarla garazkârâne ve onbeş sahifesinde seksenbir hatâsını mahkemede isbat ettiğim aleyhimizdeki ithamnamelerini dinlemeğe bizi mecbur ettiler.Beni konuşturmadılar. Eğer konuştursalardı diyecektim:
Hem dininizi inkâr, hem ecdadınızı dalâletle tahkir eden ve peygamberinizi (A.S.M.) ve Kur'anınızın kanunlarını reddedip kabul etmeyen; yahudî ve nasranî ve mecusîlere, hususan şimdi bolşevizm perdesi altındaki anarşist ve mürted ve münafıklara hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir bahanesiyle ilişmediğiniz halde ve İngiliz gibi hıristiyanlıkta müteassıb, cebbar bir hükumetin daire-i mülkünde ve hâkimiyetinde Mısır ve Hindde milyonlarla müslümanlar her vakit Kur'anın dersiyle İngilizin bütün bâtıl akidelerini ve küfrî düsturlarını reddettikleri halde onlara onların mahkemeleri ilişmediği halde ve her hükümette bulunan şiddetli muhalifler alenen fikirlerini neşirde, o hükümetlerin mahkemeleri ilişmediği halde, benim musibetli bu otuz senelik hayatımı ve yüz otuz kitabımı ve en mahrem risalelerimi ve mektublarımı, hem Isparta hükümeti, hem Denizli Mahkemesi, hem Ankara ağır Ceza Mahkemesi, hem Diyanet Riyaseti, hem iki def'a, belki üç def'a mahkeme-i temyiz tam tedkik ettikleri ve onların ellerinde iki üç sene Risale-i Nur'un mahrem ve gayr-i mahrem bütün nüshaları kaldığı ve bir küçük cezayı icab edecek bir tek maddeyi göstermedikleri, hem bu derece za'fiyetim ve mazlûmiyetim ve mağlûbiyetim ve bu kadar ağır şerait ile beraber; iki yüzbinden ziyade hakikî ve fedakâr şâkirdlere vatan ve millet ve âsâyiş menfaatinde en kuvvetli ve sağlam ve hakikatlı bir rehber olarak kendini gösteren, Risale-i Nur'un ellinizdeki mecmuaları ve dörtyüz sahife müdafaatlarımız mâsumiyetimizi isbat ettikleri halde; hangi kanun ile, hangi vicdan ile, hangi maslahat ile, hangi suç ile bizi ağır ceza ve pek ağır ihanetlerle ve tecridlerle mahkûm ediyorsunuz? Elbette mehkeme-i kübra-i haşirde sizden sorulacak.
Ses Yok