Tiryak | Tiryak | 14
(1-30)
Ben kendim, şahsımın çürük olduğunu yüz def'a söylediğim ve aleyhimde olanlar da, her vesile ile yine şahsımı çürüttükleri halde,. ehl-i siyaseti evhamlandıracak derecede teveccüh-ü âmmeye karşı faide etmediğinin sebebi: Îmanın kuvvetlenmesi için , bu zamanda ve bu zeminde, gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kât-î ile bazı şahıslar lâzımdır ki; hakikatı hiç bir şey'e âlet etmesin. Nefsine hiç bir hisse vermesin. Tâki, îmâna dair dersinden istifade edilsin, ve muhtaç müteredditlere kanaat-ı kat'iye gelsin.
Evet, hiç bir zaman, ve zeminde bu zaman kadar böyle îmani bir ihtiyac-ı şedid olmamış gibidir. Çünki tehlike hariçten şiddetli gelmiş,. Şahsımın bu ihtiyaca karşı gelmediğini itiraf edip, ilân ettiğim halde, yine şahsımın meziyetinden değil belki şiddet-i ihtiyaçtan ve zâhiren başkalar çok görünmemesinden şahsımı o ihtiyaca bir çâre zannediyorlar. Hallbuki ben de, çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum ve hiç bir cihetle lâyık olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber bu tarz-ı teveccüh-ü âmmenin hikmetini şimdi bilim. Hikmeti de şudur:
Risale-i Nur'un hakikatı ve şâkirdlerinin şahs-ı mânevisi, bu zaman ve zeminde, o şiddetli ihtiyacın yüzünü kendilerine çevirmiş. Benim şahsımın hizmet itibariyle binden bir hissesi ancak bulunduğu halde, o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir cihette mümessili zannedip o teveccühü gösteriyorlar.
Gizli bir komitenin desisesiyle safdil bâzı hocalar veyahut bid'a taraftarları bâzı muarızlar, Risale-i Nur'un hiç zedelenmez bâzı hakikatlarına karşı, benim çok kusurlu ve îtiraf ediyorumki çok hatâlı şahsımın noksanlarını ve hatâlarını işâa etmekle ve beni onlarla çürütmekle Risale-i Nur'a ilişmek ve darbe vurmak istediklerine bu yirmi senede yirmi ehemmiyetli hâdise var. Hattâ iki def'adır hapsimize bir nevi vesile olduğundan, doslarıma ve Risale-i Nur'un şâkirdlerine ilân ediyorum Ben Cenâb-ı Hakk'a şükrediyorumki; nefsimi kendime beğendirmemiş ve kusurlarımı kendime bildirmiş. Değil kendimi satmak, hodfüruşluk etmek, belki kemal-i mahcubiyetle Risale-i Nur'un mübarek şâkirdleri içinde onların samimiyet ve ihlâsı ile kusurlarımı affettirmek ve onların mânevi şefaatiyle günahlarıma bir keffaret aramaktır.
Evvela: Bana îtiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zâhirî bâzı hatâlarımı beyan edip ve yanlış olarak Risale-i Nur'u benim malım zan ederek Risale-i Nur'un nurlarına perde çekmek ve intişarına mâni olmak niyetiyle, bazı ehemmiyetli sebepler için, iki sünneti terk ettiğimden, bu zâhirî ve mazeretli kusurumu bahane edip hücum ediyorlar.
Sâniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men'ettikleri için hem bu âhirde, resmen perde altında insanlarla temas ettirmemek için tembihat verilmesiyle hem yirmibeş senedir münzevî yaşadığım için kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum.
Hem bu zamanda dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için, bir sünnetin terkine mukabil, Risale-i Nur'un irşadı ve yirmi sene haps-i münferid hükmünde, işkenceli geçen hayatım inşâallah o sünnetin terkine bir keffarettir.
Hem bunu kat'iyyen ilân ediyorum ki: "Risale-i Nur, Kur'anın malıdır. Benim ne haddim var ki sahib olayım; tâ ki kusurlarım ona sirayet etsin. Belki ben o Nurun kusurlu bir hâdimi ve o elmas ve mücevherat dükkânının bir dellâlıyım. Benim karmakarışık vaziyetim; ona sirayet edemez, ve ona dokunmaz. Zaten Risale-i Nur'un bize verdiği dersin biri de, hakikat-ı ihlâs ve terk-i enaniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfüruşluk etmemektir. Hâşâ biz kendimizi değil, belki Risale-i Nur'un şahs-ı mânevisini ehl-i îmana gösteriyoruz. Bizler, kusurlarımızı görenlere ve bize gösterenlere -hakikat olmak şartiyle- minnettar oluyoruz, Allah râzı olsun deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa , bizi ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; -fakat garaz ve inat olmamak şartiyle ve bid'alara ve dâlalete yardım etmemek kaydı ile- kabul edip ihtar edenlere minnettar oluyoruz.
Ses Yok