Tiryak | Tiryak | 20
(1-30)
 
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ اِنَّ اللّهَ بَالِغُ اَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Bu mes'ele "Üç işaret" tir.
BİRİNCİ İŞARET: Şahsıma ve Risale-i Nura ait mühim bir sual.
Çoklar tarafından deniliyor ki:
Sen, ehl-i dünyanın dünyasına karışmadığın halde, nedendir ki, her fırsatta onlar senin âhiretine karışıyorlar. Halbuki hiç bir hükûmetin kanunu târiküd-dünya ve münzevîlere karışmıyor?
Elcevap: Yeni Saidin bu suâle karşı cevabı sükûttur. Yeni Said: "Benim cevabımı kader-i İlâhi versin" der. bununla beraber mecburiyetle, emaneten istiâre ettiği Eski Saidin kafası diyor ki: Bu suale cevap verecek ısparta vilâyetinin hükümetidir ve şu vilâyetin milletidir, Çünkü bu hükûmet ve şu millet, benden çok ziyade, bu sualin altındaki mânâ ile alâkadardırlar. Madem binler efradı bulunan bir hükûmet ve yüzbinler efradı bulunan bir millet, benim bedelime düşünmeye ve müdafaa etmeye mecburdur. Ben neden lüzumsuz olarak müddeîlerle konuşup müdafaa edeyim. Çünki dokuz senedir ben bu vilayetteyim; gittikçe daha ziyade dünyalarına arkamı çeviriyorum. Hiçbir halim de mestur kalmamış,. En gizli, en mahrem risalelerim dahi hükûmetin ve bazı meb'usların ellerine geçmiş Eğer ehl-i dünyayı telâşa ve endişeye düşürecek dünyevî bir karışmak hâlim ve karıştırmak teşebbüsüm ve fikrim olsaydı, bu vilâyet ve kazalardaki hükumet, dokuz sene dikkat ve tecessüs ettikleri halde ve ben de çekinmiyerek yanıma gelenlere esrarımı beyan ettiğim halde, bana karşı sükût edep ilişmediler. Eğer milletin ve vatanın saadetine ve istikbaline zarar verecek bir kabahatım varsa dokuz senedenberi valisinden tut, köy karakol kumandanına kadar kendilerini mes'ul eder. Onlar kendilerini mes'uliyetten kurtarmak için , hakkımda habbeyi kubbe yapanlara karşı, kubbeyi habbe yapıp, beni müdafaa etmeye mecburdurlar. Öyle ise bu sualin cevabını onlara havale ediyorum.
Amma şu vilayetin milleti, umumiyetle benden ziyade beni müdafaa etmeğe mecbur olmaları şundandır ki; bu dokuz senedir hem kardeş, hem dost, hem mübârek olan bu milletin hayat-ı ebediyesine ve kuvet-i îmaniyesine ve saadet-i hayatiyesine bilfiil ve maddeten te'sirini gösteren yüzen risalelerle çalıştığımızı ve hiçbir dağdağa ve zarar, hiç kimseye o risaleler yüzünden gelmediği ve hiçbir garazkârane tereşşühat-ı siyasiye ve dünyeviye görülmediği ve "LİLLAHİL HAMD" şu ısparta vilâyeti, eski zamanın Şâm-ı Şerîfinin mübârekiyetini ve âlem-i îslamın medrese-i umumîyesi olan Mısır'ın Câmi-ül-Ezher'i mübarekîyeti nev'inden, kuvvet-i îmaniye ve salâbet-i dîniye cihetinde bir mübârekiyet makamını Risale-i Nur vasıtasiyle kazanarak bu vilâyette îmanın kuvveti, lâkaydlığa ve ibadetin iştiyakı, sefahete hâkim olmasını ve umum vilâyetlerin fevkinde bir meziyet-i dindarâneyi, Risale-i Nur bu vilâyete kazındırdığından; elbette bu vilâyetteki umum insanlar, hattâ faraza dinsizi de olsa beni vie Risale-i Nuru müdafaaya mecburdur.
Onların çok ehemmiyetli müdafaa hakları içinde, benim gibi vazifesini bitirmiş ve "LİLLAHİL HAMD" binlerle şâkirdler benim gibi bir âcizin yerinde çalışmış ve çalıştığı hengâmda. ehemmiyetsiz cüz'î hakkım beni müdafaaya sevketmiyor. Bu kadar binlerle dâva vekilleri bulunan bir adam, kendi dâvasını kendi müdafaa etmez.
İKİNCİ İŞARET: tenkidkârâne bir suale cevaptır...
Ehl-i dünya tarafından deniliyor ki: Sen neden bize küstün? Bir defa olsun hiç müracaat etmeyip sükût ettin. Bizden şiddetli şekvâ edip "Bana zulmediyorsunuz!" diyorsun. Halbuki bizim bir prensibimiz var, bu asrın muktezası olarak hususî düsturlarımız var. Bunların tatbikini sen kendine kabul etmiyorsun. Kanunu tatbik eden zâlim olmaz. Kabul etmiyen isyan eder.
Ezcümle: Bu asr-ı hürriyette ve bu yeni başladığımız cumhuriyetler devrinde, müsavat esası üzerine tahakküm ve tagallübü kaldırmak düsturu, bizim bir kanun-u esasîmiz hükmüne geçtiği halde, sen kâh hocalık, kâh zâhidlik suretinde teveccüh-ü
âmmeyi kazanarak, nazar-ı dikkati kendine celbederek, hükümetin nüfuzu haricinde bir kuvvet, bir makam-ı içtimâî elde etmeye çalıştığın, zâhir halin ve eski zamandaki macerâ-yı hayatının delâletiyle anlaşılıyor. Bu hal ise, şimdiki tabir ile; burjuvaların müstebidâne tahakkümleri içinde hoş görünebilir.. Fakat bizim tabaka -i avâmın intibahiyle ve galebesiyle tezahür eden tam sosyalizm ve bolşevizm düsturları, bizim daha ziyade işimize yaradığı için, o sosyalizim düsturlarını kabul ettiğimiz halde, senin vaziyetin bize ağır geliyor . Prensiblerimize muhalif düşüyor. Onun için sana verdiğimiz sıkıntıdan şekvâya ve küsmeye hakkın yoktur?
Ses Yok