Tiryak | Tiryak | 23
(1-30)
HATİME
Kendimce cây-ı hayret ve medar-ı şükran bir taarruz.
Bu fevkalâde enaniyetli ehl-i dünyanın, enaniyet işinde o kadar hassasiyet var ki, eğer şuuren olsa idi, keramet derecesinde, veyahud büyük bir deha derecesinde bir muamele olurdu. O muamele de şudur:
Kendi nefsim ve aklım bende hissetmedikleri bir parça riyakârane enaniyet vaziyetini, onlar enaniyetlerinin hassasiyet mizaniyle hissediyorlar gibi, şiddetli bir surette ben hissetmediğim enaniyetimin karşısına çıkıyorlar. Bu sekiz dokuz senede, sekiz dokuz defa tecrübem var ki, onların zâlimâne bana karşı muamelelerinin vukuudansonra, kader-i İlâhîyi, düşünüp "ne için bunları bana musallat etti" diye nefsimin desiselerini arıyordum. Her defada, ya nefsim şuursuz olarak enaniyete fıtrı meyletmiş; veyahut bilerek beni aldatmış anlıyorum.
O vakit, kaderi ilâhi, o zâlimlerin zulmü içerisinde hakkımda adalet etmiş derdim. Ezcümle; bu yazın arkadaşlarım güzel bir ata beni bindirdiler. Bir seyrangâha gittim. Şuursuz olarak nefsimde hodfuruşâne bir keyf arzusu uyanmakla, ehl-i dünya öyle şiddetli o arzumun karşısına çıktılar ki, yalnız o gizli arzuyu değil, belki çok iştihalarımı kestiler.
Hatta ezcümle: Bu defa Ramazandan sonra, eski zamanda, gayet büyük, kudsî bir imâmın, bize karşı gaybî kerametiyle iltifatından sonra, kardeşlerimin takvâ ve ihlâsları ve ziyaretçilerin hürmet ve hüsn-ü zanları içinde- ben bilmiyerek- nefsim müftehirâne, güya müteşekkirâne perdesi altında riya
kârane bir enaniyet vaziyetini almak istedi. Birden bu ehl-i dünya hadsiz bir hassasiyetle ve hatta riyakârlığın zerrelerini de hissedebilir bir tarzda, birden bana iliştiler. Ben Cenab-ı hakka şükrediyorum ki, bunların zülmü bana bir vasıta-i ihlâs oldu.


رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ * وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ *
اَللّهُمَّ يَا حَافِيظُ يَا حَفِيظُ يَا خَيْرَ الْحَافِظِينَ اِحْفَظْنِى وَ احْفَظْ رُفَقَائِ مِنْ شَرِّ النَّفْسِ وَ الشَّيْطَانِ وَ مِنْ شَرِّ الْجِنِّ وَ اْلاِنْسَانِ وَ مِنْ شَرِّ اَهْلِ الضَّلاَلَةِ وَ اَهْلِ الطُّغْيَانِ آمِينَ آمِينَ آمِينَ
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Said Nursî (R.A.)
Risale-i Nurun gizli düşmanları, eski mahkemelerimizde olduğu gibi yine bu defa da, hükumeti ve adliyeleri desiseleriyle iğfal edip nurun faal altıyüz talebesini mahkemelere sevk etmek istemelerine mukabil, mahkemelere sevk edebildikleri on altı Nur Talebesinden yalnız Mustafa Sungur'a, mahkeme-i temyizin nakzına uğrayan bir buçuk sene ceza vermişlerdi. Kahraman Mustafa Sungur'un altı yüz Nur Talebesi namına mübarek üstadımıza hitaben yazdığı bu mektubunda ki, Üstadımız efendimizin şahs-ı mübareklerine aid olan medhü senaları mübarek üstadımız, şahs-ı manevi-i nura tevcih etmişlerdir.
HÜSREV
Ses Yok