Tiryak | Tiryak | 24
(1-30)
Çok Aziz, Kıymettar, Çok Mübarek, Çok Sevgili Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Emirdağından Eskişehire teşrifinizden sonra nerede olduğunuzu merak ederken, bir kardeş ufak bir pusula ile, mübarek İspartaya teşrif ettiğinizi yazmıştı. Hem aynı zamanda burada bizi garip bırakmayan Bafranın halis kahramanları, Risale-i Nurun fedakâr faal, bahadır ve mümtaz kahramanları Bayram, Zübeyr, Ceylan, Abdülmuhsin kardeşlerimin kıymetli mektuplarının mealini söylediler. Ve siz sevgili Üstadımızın sıhhat ve afiyette olarak mübarek Ispartada bulunduğunuzu haber verdiler.
Ey sevgili Üstadımız! Size hakiki şakird olamamaktan gelen elemim var. Acaba Risale-i Nurun hakiki tale
beliği ile kederlerden tasaffi etmiş ve eneden uzaklaşmış ve siz sevgili Üstadımızın tâbiri ile : "Bir buz parçası hükmündeki enaniyetini havz-ı Nurda eritebilmiş" ve bu suretle tasavvurunda hayalin bile âciz kaldığı muazzam Risale-i Nurun şahs-ı manevisinin şerefi ile ve makamı ile müftehir olmayı ve ona tam şâkird olmayı ve o saadete tam girmeyi acaba rahîm-i Mutlak bana da ihsan edecek mi? İşte aklımız başımıza geldiği zamanlarda bu lütufları Haktan istiyoruz.
Sevgili Üstadımız olan Risale-i Nur! Biz sizden ebediyen razıyız. Bu rızamızla ve şâkirane ağlayan kalbimizle, Rabbimizin sizden hadsiz râzı olmasını niyaz ediyoruz. Gerçi Hak, size olan hadsiz rızasının ve nihayetsiz eltafının bu zemin ahalisine ve mele-i a'lâ Sâkinlerine ilânatının parlak nümunesi olarak Risale-i Nuru ihsan etmiş.Acaba Risale-i Nurun yüz otuz risalesi ve o risalelerde Kur'anın ve imanın dile gelen hakikatları ve kudsî dersleri o Rıza-yı Bârinin hadsizliğinin bir işareti değilmidir?
Hem yalnız, o kudsi hakikatların mazharı olmak, o ulvî derslerin ve o âli ilimlerin âmili bulunmak dahi, başlı başına bir hazine ve insaniyetin ekmeliyetine bir işaret ve Hâlik-i kâinatın sevgilisi bulunduğuna bir alamettir.
Fakat bu ekmeliyetin, bu sevgi ve rızanın daha haşmetli daha şa'şaalı bir tecelli ve tezahürünü görüyoruz ki; halen binler, yüzbinler milyonlar, elbette istikbalde milyarlar ehl-i iman, o nurla nurlanıyorlar ve nurlanacaklar; ve saadete eriyorlar ve imana kavuşuyorlar.. ve kavuşacaklar. Ve âlem, o nur ile başka bir hayata başka bir renge kavuşuyor. Akıl müşahede ediyor.
Bin üçyüz yıldan beri bütün ümmetin, her asırda üçyüz elli milyon müslümanların, O aziz Peygamberin (A.S.M.) imanından feyz almaları ve O âli peygamber-i zişan Habib-i Ekrem Aleyhissalât-ü Vesselamın emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve harika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihanpesendâne bir davet ve mu'cizâne bir iman sahibi bulunması gibi; Risale-i Nurun da, bu mu'ciznüma Peygamber'in (A.S.M.) bu zamanda bir mu'cizesi, bir tasarrufu, bir nuru olması ve veraset-i nübüvvetin bir in'ikası, Risale-i Nurda tam tecelli etmesi hasebiyle; aynen bütün talebeleri şahs-ı mânevinin imanından feyz alıyorlar. Duada, takvada, imanda, ubudiyette, davette, Kur'an ve imân hizmetinde, cesarette, şecaatte, fevkalade bir itmi'nan-ı kalbde ve kat'iyyen sarsılmamakda, âzâmi ihlâs ve âzâmi sadakatte ve metanette, âzâmi iktisadda ve kanaatte onu Üstad biliyorlar.
Umum esma-i hüsna, âzâmî mertebesiyle Risale-i Nurun şahs-ı mânevisinde tecelli ettiğinden; bu binler, milyonlar şâkirtlerinizin her biri yüksek bir tecelli ile ayrı birer isim ve o haslet-i memduhalara mazhar ve âyine oldukları bir bahr-ı umman veya bir şems-i hakikat olarak, bu asrın efkârında, meydanında ve âfâkında tulu' eden, bu binler levnleri hâvi ve binler renklerde aks eden ve binler tarzlarda ve şekillerde çağlayan külli şahs-ı maneviden birer Said; ve o âlemde Saidler çekirdek olup, ondan fışkıran nur ağacının birer dalı, birer meyvesi oldukları gibi; bazı has ve hâlis talebeleriniz dahi, o külli hakikata ve o tecemmu' etmiş Saidlere- baştan başa tam bir ayinelik de ediyorlar.
Benim hissem ve talebim ise : Bu başka, başka âyinelerin ve ayrı, ayrı levnlerin ve çeşitli güzel meşreblerin, bu çeşit, çeşit parlayan lem'aların muhabbetiyle yanmaktır. ve onların ışıklarıyla aydınlanmaktır. Belki bu ayrı ayrı ırmakların menbaı ve bu nurların denizi ve bu ayrı ayrı tezahür eden mânaların hakikatı ve bu lem'aların güneşi ve mercii olan o şahs-ı mânevi-i hakikata karşı, hürmet ve tazimdir.,
sevgi ve muhabbettir. Ve bu naçar ömr-ü zaili ve nakıs istidadı onların yolunda, onların hürmet ve takdirinde sarf etmektir.
Emirdağından Eskişehire teşrifinizden sonra nerede olduğunuzu merak ederken, bir kardeş ufak bir pusula ile, mübarek İspartaya teşrif ettiğinizi yazmıştı. Hem aynı zamanda burada bizi garip bırakmayan Bafranın halis kahramanları, Risale-i Nurun fedakâr faal, bahadır ve mümtaz kahramanları Bayram, Zübeyr, Ceylan, Abdülmuhsin kardeşlerimin kıymetli mektuplarının mealini söylediler. Ve siz sevgili Üstadımızın sıhhat ve afiyette olarak mübarek Ispartada bulunduğunuzu haber verdiler.
Ey sevgili Üstadımız! Size hakiki şakird olamamaktan gelen elemim var. Acaba Risale-i Nurun hakiki tale
beliği ile kederlerden tasaffi etmiş ve eneden uzaklaşmış ve siz sevgili Üstadımızın tâbiri ile : "Bir buz parçası hükmündeki enaniyetini havz-ı Nurda eritebilmiş" ve bu suretle tasavvurunda hayalin bile âciz kaldığı muazzam Risale-i Nurun şahs-ı manevisinin şerefi ile ve makamı ile müftehir olmayı ve ona tam şâkird olmayı ve o saadete tam girmeyi acaba rahîm-i Mutlak bana da ihsan edecek mi? İşte aklımız başımıza geldiği zamanlarda bu lütufları Haktan istiyoruz.
Sevgili Üstadımız olan Risale-i Nur! Biz sizden ebediyen razıyız. Bu rızamızla ve şâkirane ağlayan kalbimizle, Rabbimizin sizden hadsiz râzı olmasını niyaz ediyoruz. Gerçi Hak, size olan hadsiz rızasının ve nihayetsiz eltafının bu zemin ahalisine ve mele-i a'lâ Sâkinlerine ilânatının parlak nümunesi olarak Risale-i Nuru ihsan etmiş.Acaba Risale-i Nurun yüz otuz risalesi ve o risalelerde Kur'anın ve imanın dile gelen hakikatları ve kudsî dersleri o Rıza-yı Bârinin hadsizliğinin bir işareti değilmidir?
Hem yalnız, o kudsi hakikatların mazharı olmak, o ulvî derslerin ve o âli ilimlerin âmili bulunmak dahi, başlı başına bir hazine ve insaniyetin ekmeliyetine bir işaret ve Hâlik-i kâinatın sevgilisi bulunduğuna bir alamettir.
Fakat bu ekmeliyetin, bu sevgi ve rızanın daha haşmetli daha şa'şaalı bir tecelli ve tezahürünü görüyoruz ki; halen binler, yüzbinler milyonlar, elbette istikbalde milyarlar ehl-i iman, o nurla nurlanıyorlar ve nurlanacaklar; ve saadete eriyorlar ve imana kavuşuyorlar.. ve kavuşacaklar. Ve âlem, o nur ile başka bir hayata başka bir renge kavuşuyor. Akıl müşahede ediyor.
Bin üçyüz yıldan beri bütün ümmetin, her asırda üçyüz elli milyon müslümanların, O aziz Peygamberin (A.S.M.) imanından feyz almaları ve O âli peygamber-i zişan Habib-i Ekrem Aleyhissalât-ü Vesselamın emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve harika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihanpesendâne bir davet ve mu'cizâne bir iman sahibi bulunması gibi; Risale-i Nurun da, bu mu'ciznüma Peygamber'in (A.S.M.) bu zamanda bir mu'cizesi, bir tasarrufu, bir nuru olması ve veraset-i nübüvvetin bir in'ikası, Risale-i Nurda tam tecelli etmesi hasebiyle; aynen bütün talebeleri şahs-ı mânevinin imanından feyz alıyorlar. Duada, takvada, imanda, ubudiyette, davette, Kur'an ve imân hizmetinde, cesarette, şecaatte, fevkalade bir itmi'nan-ı kalbde ve kat'iyyen sarsılmamakda, âzâmi ihlâs ve âzâmi sadakatte ve metanette, âzâmi iktisadda ve kanaatte onu Üstad biliyorlar.
Umum esma-i hüsna, âzâmî mertebesiyle Risale-i Nurun şahs-ı mânevisinde tecelli ettiğinden; bu binler, milyonlar şâkirtlerinizin her biri yüksek bir tecelli ile ayrı birer isim ve o haslet-i memduhalara mazhar ve âyine oldukları bir bahr-ı umman veya bir şems-i hakikat olarak, bu asrın efkârında, meydanında ve âfâkında tulu' eden, bu binler levnleri hâvi ve binler renklerde aks eden ve binler tarzlarda ve şekillerde çağlayan külli şahs-ı maneviden birer Said; ve o âlemde Saidler çekirdek olup, ondan fışkıran nur ağacının birer dalı, birer meyvesi oldukları gibi; bazı has ve hâlis talebeleriniz dahi, o külli hakikata ve o tecemmu' etmiş Saidlere- baştan başa tam bir ayinelik de ediyorlar.
Benim hissem ve talebim ise : Bu başka, başka âyinelerin ve ayrı, ayrı levnlerin ve çeşitli güzel meşreblerin, bu çeşit, çeşit parlayan lem'aların muhabbetiyle yanmaktır. ve onların ışıklarıyla aydınlanmaktır. Belki bu ayrı ayrı ırmakların menbaı ve bu nurların denizi ve bu ayrı ayrı tezahür eden mânaların hakikatı ve bu lem'aların güneşi ve mercii olan o şahs-ı mânevi-i hakikata karşı, hürmet ve tazimdir.,
sevgi ve muhabbettir. Ve bu naçar ömr-ü zaili ve nakıs istidadı onların yolunda, onların hürmet ve takdirinde sarf etmektir.
Ses Yok