Tiryak | Tiryak | 27
(1-30)
Sakın ey kardeşlerim, bu sönük ifadelerin, bazı sevimli hayalat gibi görünen çehresini bir tasavvurat zannetme. Hem söyleyen ben değilim. Şu sema denizinde ezeli parlayan güneşin ziya ve in'ikasıyla lemean eden hadsiz emvac-ı bahr gibi, nurlardaki hakikatlara karşı teşekküre gelen hadsiz lisan ve mukabeleden bir katredir, bu ifadeler.
Dinle, Nur şualarında derc edilen işârat-ı Kur'aniyeyi ve işârât-ı aleviye ve keramet-i gavsiyedeki kudsi zemzeme-i ihbarâta kulak ver. Ve hâdisat-ı zamana göz gezdir. Nasıl ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu göreceksiniz. Ve o nurlu sözleri, bağrınıza basacaksınız. Bir de o nurun iştiyaklı ve incizablı şakirtlerinin derslerini dinle;
Bu anasır, yüzüne her ne kadar çekse hicab;
Yine haksın, buna şahit yine Kur'an olacak.
Kâb-ı kavseynden alıp dersimi bildim ki ayan;
O güzel, nur-u Kur'an manevi sultan olacak. müşahedesini işit!
Vallah bunu ben, ezelden eyledim ezber;
Risale-i Nurdur Vallah, bir müceddid-i ekber.
Ne kadar doğru olduğunu anla.
Buna kıyasen bu nura hayatiyle, hizmetiyle, gayretiyle, incizabiyle tam ayinedarlık eden Hüsrev'lerin Hafız Alilerin, Feyzilerin, Hulusi'lerin Mehmed'lerin, Ahmed'lerin feyizli ve cemalli hal ve ahvallerine bak. Binde bir dile gelen aşklı ve iştiyaklı gönüllerine, kelamlarına nazar eyle. Daha sonra, ehli tahkik erbabının ilanatına kulak ver. Ehl-i fen ve mekteplilerin tedkikatının neticesini gör. Her taife ve her meslek erbabının, kemal-i takdir ve tebrikini mütalaa eyle. Merhum Fetva Emini Ali Rıza Efendiden, merhum Vehbi Hocaya ve emsali müderris ve müfessirlere kadar ve ilm-i teceddüdün yüzler mütehassıs profesörlerine ve âlimlerine kadar, bütün bu taife-i ilmiye ve ehl-i tahkik zevat-ı kudsiye bilittifak, Risale-i Nurun hakkaniyetine ve Kur'an-ı Kerimin hakaikine vâris olduğuna ve bu zaman-ı âhirde, bid'a ve dalâletlerin istilası zamanında ehl-i imana ihsan edilmiş bir nur-u mev'ud-u ilâhi, bir menba-i ilm-ü irfan ve bir
mahzen-i hakikat-ı Kur'an ve bir dava-i hazret-i Rahman, bulunduğuna imza basıyorlar ve dava ediyorlar derk eyle..
Bu kadar muhbir-i sâdık îlanatçılar ve bu kadar çeşitli erbab-ı tahkik muhakkikler ve hakikata ayn-el yakîn yetişen bu kadar zatlar, hiç mümkünmüdür ki, yalan söylesinler veya körükörüne bağlansınlar. Hâşâ! zulmeti, ziya zannetsinler. Hiç bir cihetle ihtimali yok ve mümkün değildir.
En şiddetli imtihanlarda ve kavurucu elemli hallerde ve yakıcı çorbalarda, ağızları yandığı halde, derslerinden vazgeçmiyen şakirtlerin uzun senelerdeki sabır ve metanetlerine bak. Maddi ve manevi herkesin perestiş ettiği menfaat ve makamları terk edip veya hiç iltifat etmeyip, bütün kuvvetleriyle ve bütün hissiyatlariyle, bu nura sarılmalarına dikkat et. Kat'iyyen anlıyacaksın ki, Risale-i Nurda muazzam bir hakikat ve gayet kudsi bir kemal-i tam ve tam bir güzellik mevcuttur.
Reddedilmez ve inkârı gayr-ı kabil bir bürhan-ı bahir göze çarpıyor.
İşte bu yirmi otuz senedenberi, bu binler bahtiyar talebeler, müdakkikler, Risale-i Nuru mütâlaa ve bilhassa müellifinin bütün hayat ve ahvalini en ince meşrebine, hususî hayatına kadar bütün hâliyle tedkik ve mütalaa ettikleri ve gözleriyle gördükleri ve bir kısmı hizmetinde bulunmalariyle, bilmüşahede o Zat'ta, hizmet-i kudsiyesine münasib bir ihlas ve samimiyet ve fedakârâne hizmette bir mertebe-i kemalat görüyorlar. Bu kemalat ise, Risale-i Nur hizmetini dünyevî ve şahsî menfaate alet etmemek ve bu Risale-i Nurla ehl-i imana hizmet etmeye, yani bu iman hizmetini, manevî makamata ve manev rütbelere alet etmemek ve vesile kılmamak gibi, bir evsafla ekmeliyet suretinde tecelli ve tezahür etmektedirler. Kemalattan maksadımız da budur.
İşte Ey Üstad ! Risale-i Nurun şahs-ı mânevisinde bizzarure kendsini
gösteren bu ekmel-i cemal ve kemalat ve güzelliğine karşı ve ona bakan ve onu bağrına basıp mütalaa eyleyen talebe ve müştaklarına verdiği hadsiz hakiki feyizli ihsanatına mukabil, işte fıtraten insan, kemale, hüsn ve ihsana prestiş edip hediyelerle teşekkürünü arz etmek istemesi sırrınca, bu mütalaacılar ve Nur talebeleri gibi, bu fakir dahi hediyeler vermek arzu ediyorum. Saidlerimize hakiki talebeler ve şakirtler olmak istiyoruz.
Çok kusurlu talebeniz Samsunda mavkuf Mustafa Sungur
Ses Yok