Tiryak | Tiryak | 28
(1-30)

Risale-i Nur eserlerinin tamamen iadesi hakkında Afyon Mahkemesinin bir sene evvel verdiği iade kararının temyizen nakz edilmesiyle, bu güne kadar devam eden Nur davasını, aynı mahkemenin âli hey'etinin, bir sene evvelki Nurun tamamen iade kararını ısrar ile tekrar tasdik etmeleri ve Risale-i Nur davasının sona ermesi ve Risale-i Nur Eserlerinin tamamen serbestiyet kazanması beşareti vesilesiyle, Nur Talebelerinin, sevinçler içinde Üstadımıza çektikleri tebrik telgraflarıdırlar.
Hüsrev
Urfa Nur Talebelerinin Tebrik Telgrafıdır.
Mücahid ve dâhi, mütefekkir üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine.
Otuz seneden beri küfr-ü mutlakı; köküyle kesen; ve en muannid dinsizle
ri dahi ilzam eden; ve ilmî müsbet delillerle Kur'anın kelamullah olduğunu isbat eden; ve selamet, ancak imanla mümkün olduğunu ilân eden; ve milyonlarla insanları küfür ve cehaletten kurtaran; ve ebedî saadeti bulduran ve en korkak insanı dahi, en kahraman haline koyan; ve İstikbal İslâmiyetin olduğuna beşaret veren; ve bu millete ve Âlem-i İslama ve beşeriyete rahmet olan Risale-i Nurun, beş seneden beri devam eden davasının, Afyon Mahkemesince beraetini bütün ruh'u canımızla tebrik eder, ellerinizden öper, bütün Nurculara selametler dileriz.
Urfa Nur Talebeleri
Emirdağ Nur Talebelerinin Tebrik Telgrafıdır.
Risale-i Nur, bu def'a da girmiş olduğu Kur'an hesabına, iman ve islâmiyetin muhafazası yolundaki davasında, ikinci def'a olarak beraetle neticelenmiştir. Risale-i Nurun serbest olarak parlaması ve ellerde ve kütüp
hanelerde, korkusuz olarak bulundurulması, bütün ehl-i iman ve İslâmın kalb ve ruhlarının en derin köşelerinde sürur ile çarptığına hiç şüphemiz yoktur. Hazret-i Üstadı ve onun sevgili talebelerini ve Nur'a müştak olan bütün ehl-i imanı tebrik eder. Hazret-i Üstadımızın mübarek ellerinden kemal-i hürmetlerimizle öperiz.
Emirdağ Nur Talebeleri
/eski/Include/images/kulliyat/aimg/emir/i001.gif

Tabiîyyunun münkir kısmının gittikleri yolun iç yüzü, aklen ne kadar uzak ve ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu - Laakal doksan muhali tazammun eden- dokuz muhal ile, Asay-ı Musa mecmuasının üçüncü Hüccet-i imaniyesinde tam beyan ve isbat edilmiş. İsteyen oraya bakar. Tabiat risalesinin hâtimesi orada yazılmadığından; o hâtimenin üç sualinden" "iki sualini" de bir sebebe, yani japonyanın eskide sualinin bir noktasına temasına binaen burada yazıyoruz.
İkinci Sual: Tabiattan vaz geçen ve îmana gelen zât diyor ki:
Her mevcud, her cihette, her işinde ve her şey'inde ve her şe'ninde meşîet-i İlâhiyyeye ve kudret-i Rabbaniyeye tâbi olması, çok azim bir hakikattır. Azameti cihetinde dar zihinlerimize sıkışmıyor. Halbuki gözümüzle gördüğümüz, bu nihayet derecede mebzuliyet, hem hilkat ve îcad-ı eşyadaki hadsiz suhûlet, hem sâbık bürhanlarınızla tahakkuk eden vahdet yolundaki îcad-ı eşyada, nihayet derecede kolaylık ve suhûlet, hem nass-ı Kur'an ile beyan edilen
وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ
gibi Âyetlerin sarahatan gösterdikleri nihayet derecede kolaylık, o hakikat-ı azimeyi, en makbul ve en mâkul bir mes'ele olduğunu gösteriyorlar. Bu kolaylığın sırrı ve hikmeti nedir?
Elcevap: Yirminci Mektubun Onuncu Kelimesi olan
هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ
beyanında, o sır gayet vâzıh ve kat'î ve mukni' bir tarzda beyan edilmiş... Hususan o mektubun zeylinde daha ziyade vuzuh ile isbat edilmiş ki; bütün mevcudatın îcadı sâni-i Vâhide isnad edildiği vakit, bir tek mevcud hükmünde kolaylaşır. Eğer Vâhid-i Ehade verilmezse; bir tek mahlûkun îcadı, bütün mevcudat kadar müşkilleşir ve bir çekirdek, bir ağaç kadar suûbetli olur.
Eğer Sâni-i hakikîsine verilse, kâinat bir ağaç gibi; ve ağaç bir çekirdek gibi; ve cennet, bir bahar gibi; ve bahar, bir çiçek gibi kolaylaşır; suhûlet peyda eder. Ve bilmüşahede görünen hadsiz mebzuliyet ve ucuzluğun ve her nev'in sühûletle kesret-i efradı bulunmasının ve kesret ve sühûletle ve sür'atle muntazam, san'atlı, kıymetli mevcudatın kolayca vücuda gelmesinin sırlarına medar olan ve
hikmetlerini gösteren yüzer delillerinden ve başka risalelerde tafsîlen beyan edilen bir kisine muhtasar bir işaret ederiz.
Meselâ: Nasılki yüz nefer bir zâbitin idaresine verilse; bir neferin, yüz zâbitin idarelerine verilmesinden yüz derece daha kolay olduğu gibi, bir ordunun teçhizat-ı askeriyesi; bir merkez, bir kanun, bir fabrika ve bir padişahın emrine verildiği vakit, âdeta kemmiyeten bir neferin teçhizatı kadar kolaylaştığı gibi. bir neferin teçhizat-ı askeriyesi; müteaddit merkezlere, müteaddit fabrikalara, müteaddit kumandanlara havalesinde, âdeta bir ordunun teçhizatı kadar kemmiyeten müşkilâtlı olur. Çünki, birtek neferin teçhizatı için, bütün orduya lâzım olan fabrikaların bulunması gerektir.
Ses Yok