Tiryak | Tiryak | 7
(1-30)
Hem şu kâinatın Hâkem-i Hakîmi , şu kâinatın tahavvülâtındaki maksad ve gayeyi tazammun eden tılsım-ı muğlâkını.. ve mevcudatın: nereden nereye ve ne oldukları olan şu üç suâl-i müşkilin muammasını bir elçi vasıtasiyle umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil; en vâzıh bir sûrette ve en a'zamî bir derecede hakaik-ı Kur'aniye vasıtasiyle o tılsımı açan ve o muammayı halleden, yine bilbedâhe O Zâttır. (A.S.M.)
Hem şu âlemin sâni'-i Zülcelâli, bütün güzel masnûâtiyle kendini zişuur olanlara tanıttırması ve kıymetli ni'metler ile kendini onlara sevdirmesi bizzarure onun mukabilinde, zîşuur olanlara marziyatı ve arzuyu İlâhiyyelerini bir elçi vasıtasiyle bildirmesini istemesine mukabil; en a'lâ ve en ekmel bir sûrette Kur'an vasıtasiyle o marziyat ve arzuları beyan eden ve getiren yine bilbedâhe O Zâttır. (A.S.M.)

Hem Rabbül-âlemîn, meyve-i âlem olan insana, âlemi içine alacak, bir vüs'at-ı istidat verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyya ettiğinden ve insan hissiyatca kesrete dünyaya mübtelâ olduğundan, bir rehber vasıtasıyle yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine, mukabil en a'zamî bir derecede, en eblâğ bir sûrette Kur'an vasıtasiyle , en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve Risâletin vazifesi
ni en ekmel bir tarzda îfa eden, yine bilbedâhe O Zâttır. (A.S.M.)
İşte mevcudatın en eşrefi olan zihayat ve ziyahat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insan ve hakikî insan içinde geçmiş vezâifi en a'zamî bir derecede, en ekmel bir sûrette ifa eden ZÂT; elbette o mi'rac-ı a'zîm ile Kab-ı Kavseyne çıkacak hazine-i rahmetini açacak, ve saadet-i ebediye kapısını çalacak hazine-i rahmetini açacak, îmanın hakaik-ı gaybiyesini görecek yine O olacaktır. (A.S.M.) (Haşiye)
"Fazilet oldur ki: düşmanlar dahi onu tasdik etsin."
Arabi Ceridenin beyanatı:
Tercümesinin bir hülâsası:
Evet garp üleması ve feylesofları itiraf ve ikrar etmişler ki:
"İslâmiyetin kanunları,. yüksek bir tarzda âlemin ıslahına kâfidir."
Hem, külliyetül-Hukuk Kongresinin cem'iyetinde bütün hukukiyyunun toplandığı o kongrede 1927 senesinde onun reisi feylesof üstad Shebol demiş ki:
"Muhammed'in (A.S.M.) beşeriyete intisabiyle bütün beşeriyet muhakkak iftihar eder. Çünki: O Zât ümmi olmasiyle beraber, onüç asır evvel öyle bir şeriat getirmiş ki: biz Avrupalılar iki bin sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek, en mes'ud en saâdetli oluruz."
İkincisi: Veyahut Nur Çeşmesi'nin âhirine ilâve edilenlerle Kırkbeşincisi olan Bernard Shav demiş:
"Din-i Muhammedî'nin (A.S.M.) en yüksek makam-ı takdire çıkmasının
sebebi: Gayet acip ve sağlam bir hayatı te'min etmesidir. Bana açılan budur ki: O din; tek, yektâ emsalsiz bir din-i ferîd olup, bütün muhtelif ayrı ayrı hayatın etvarlarını ve çeşitlerini hazmettiriyor. Yâni : Islah ve istihâle tarzında tasfiye ve terakki ettiriyor.
Hem Muhammed'in (A.S.M.) dini öyle bir dindir ki, insanın ayrı ayrı bütün milletlerini kendine celbedebilir.
Ben görüyorum ve itikad ediyorum ki: Beşere vâcibdir ki desin: Muhammed (A.S.M.) insaniyetin halâskârıdır. Ve halâskârlık nâmı, O'na verilmek lâzımdır."
Hem diyor .:
"Ben itikad ediyorum ki: Muhammed'in (A.S.M.) misli, yâni siretinde,tarzında bir âdem şimdiki yeni âleme reis olsa hükmedse; bu yeni âlemin müşkilâtını halledip, bu yeni karmakarışık âlemde müsâlemet-i umumiyyeye ve saadet-i hayatın hüsûlüne sebep olacak.
Evet, bu yeni âlemin müsâlemet ve saadet-i hayatiyyeye ne kadar şedit ihtiyacı var olduğunu herkes anlar!"
İşte bu iki kahraman feylesofun sözlerinin hülasası bitti.
_______________________
(Haşiye) : En mühim bir ceride-i İslâmiye'de, umum âlem-i İslâm'a taallûk eden ve gayet ehemmiyetli siyasilerden ve hayat-ı içtimaiye ile çok alâkadar olan umum hukukçulardan 1927 senesinde Avrupa'da toplanan bir kongrede mühim ecnebi feylesoflar, şeriat-ı Muhammediyeye (A.S.M.)dair bu aşağıda yazılan arabi fıkranın aynını keındi lisanlariyle söylemişler. O Arabi ceridenin naklettiği Arabi ifadeyi aynen yazıyoruz.Ve tercümesini de arabi ifadenin altına ilâve ediyoruz. Nur Çeşmesi'nin âhirinde yazılan ecnebi feylesoflardan kırküç tanesinin beyanatı bu iki kaharaman feylesofun beyenatiyle kırkbeş tane, şâhid-i sâdık oluyor.
Ses Yok