Tiryak | Tiryak | 8
(1-30)
OTUZUNCU SÖZ'ÜN ZEYLİ

On yedinci söz'ün bir parçasıdır.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

اِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى اْلاَرْضِ زِينَةً لَهَا ِلنَبْلُوَهُمْ اَيُّهُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً وَاِنَّا َلجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا وَمَا اْلحَيَاةُ الدُّنْيَآ اِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ

Hâlik-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve sâni-i Hakîm; şu dünyayı, Âlem-i Ervah ve ruhâniyyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp, bütün esmâsının garaib-i nukuşuyle süslendirip, küçük-büyük, ulvî-süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehâsin ve in'âmattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir def'a o temâşâgâha gönderir.
Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere; mevsimlere hattâ günlere, kıt'alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt'ayı, birer taife ruhlu mahlûkatına ve nebâtî masnüatına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır ve bilhassa ruy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sağîrenin taifelerine öyle şa' şaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhâniyyâtı ve melâikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir cazibedarlık görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalâagâh oluyor ki, akıl tarifinden âcizdir.
Fakat bu ziyafet-i İlâhiyye ve bayram-ı Rabbâniyyedeki İsm-i Rahman ve Muhyî'nin tecellilerine mukabil İsmî Kahhar ve Mümît firak ve mevt ile karşılarına çıkıyorlar. Şu ise:

رَحْمَتِى وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
rahmetinin vüs'at-i şümûlüne zâhiren muvafık düşmüyor. Fakat hakikatte bir kaç cihet-i muvâfakatı vardır.
Bir ciheti şudur ki: Sâni-i Kerim Fâtır-ı Rahîm, her bir taifenin resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i geçitten maksud olan neticeler alındıkdan sonra, ekseriyet itibariyle dünyadan, merhametkârâne bir tarz ile tenfir edip usandırıyor, istirahata bir meyil ve başka bir âleme göçmeğe bir şevk ihsan ediyor ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevk-engiz ruhlarında uyandırıyor.
Hem O Rahmân'ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, Âhirette cismânî bir vücud-u bâki vererek, Sırat üstünde, sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor. Öyle de, sâir zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriyye-i Rabbâniyyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyeye itaatlerinde telef olanların ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükafat-ı ruhâniyye ve onların istidatlarına göre bir nevi ücret-i mâneviyye, o tükenmez hazine-i rahmetinden baîd değil ki bulunmasın. Dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler, belki memnun olsunlar.
لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ
Lakin, zîruhların en eşrefi olan ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve müptelâ olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i
bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak insana iştiyak-engiz bir hâlet verir. Kendi insaniyyeti dalâlette boğulmıyan insan, o haletten istifade eder. Rahat-ı kalb ile gider. Şimdi, o haleti intaç eden vecihlerden nümune olarak "Beşini" beyan edeceğiz.
Ses Yok