Tiryak | Tiryak | 6
(1-30)
Mu'cizât-ı Ahmediyye (A.S.M.) Zeylinin Bir Parçasıdır.
Suâl: Şu Mi'rac-ı Azim ne için Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?
Elcevap: Şu birinci müşkiliniz, otuz Üç adet sözler'de tafsilen halledilmiştir. Yalnız şurada, Zât-ı Ahmediyyenin(A.S.M.) kemâlâtına ve delâil-i Nübüvvetine ve o Mi'rac-ı A'zama en elyak O olduğuna icmalî işaretler nev'inde bir muhtasar fihriste gösteriyoruz. Şöyle ki:
Evvelen: Tevrat, İncil, Zebûr gibi Kütüb-ü Mukaddese, pek çok tahrifata mâruz oldukları halde; şu zamanda dahi Hüseyin Cisrî gibi bir muhakkik, Nübüvvet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) dâir o kitaplardan, yüz on işârî beşaretleri çıkarıp, Risâle-i Hamidiye'de göstermiştir. (Haşiye)
Sâniyen: Tarihçe müsbettir ki: Şıkk ve Satih gibi meşhur iki kâhinin, Nübüvvet-i Ahmediyyeden (A.S.M.) biraz evvel , Nübüvvetine ve âhir zaman peygamberi olduğuna beyanatları gibi çok beşaretler, sahih bir sûrette tarihen nakledilmiştir.
Sâlisen: Velâdet-i Ahmediyye (A.S.M.) gecesinde; Kâ'bedeki sanemlerin sukutu ile Kisrâ-yı fâris'in saray-ı meşhuresi olan Eyvan'ı inşikak etmesi gibi, irhâsât denilen yüzer hârikalar tarihçe meşhurdur.
Râbian: Bir orduya, parmağından gelen suyu içirmesi ve câmide, bir cemâat-i azimenin huzurunda kuru direğın; minberin naklinden dolayı müfârakat-ı Ahmediyyeden (A.S.M.) deve gibi enin ederek ağlaması:
“Ven şakgal Kamer”nassı ile Şakk-ı Kamer gibi muhakkiklerin tahkikatiyle bine bâliğ olan mu'cizatiyle serfiraz olduğunu tarih ve siyer gösteriyor.
Hâmisen: Dost ve düşmanın ittifakıyle, ahlâk-ı hasenenin, şahsında en yüksek derecede ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede ve dîn-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âli hisâl-i hamîde, en mükemmel derecede bulunduğunu ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez.
Sâdisen: Onuncu söz'ün İkinci İşâretinde işaret edildiği gibi; Ulûhiyet muktezayı hikmet olarak tezahür istemesine mukabil; en azami bir derecede Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) dinindeki â'zamî ubûdiyetle en parlak bir derecede göstermiştir.
Hem Hâlik-ı âlemin nihayet kemaldeki cemâlini, bir vasıta ile muktezayı hikmet ve hakikat olarak göstermek istemesine mukabil en güzel bir sûrette gösterici ve târif edici, bilbedâhe yine O Zâttır. (A.S.M.)
Hem Sâni'-i âlemin nihayet cemalde olan kemal-i san'atı üzerine Enzar-ı dikkati celbetmek, teşhir etmek istemesine mukabil; en yüksek bir sadâ ile dellâllık eden, yine bilmüşâhede O Zâttır. (A.S.M.)
Hem bütün âlemlerin rabbi, kesret tabakatında Vahdâniyetini ilân etmek istemesine mukabil; en a'zami bir derecede bütün merâtib-i tevhidi ilân eden-, yine bizzarure O Zâttır (A.S.M.) Hem Sâhib-i âlemin, nihayet derecede âsârındaki cemalin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü zâtisini ve cemalinin mehasinini ve hüsnünün letâifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil, en şa'şaalı bir sûrette âyinedarlık eden ve gösteren ve sevip başkasına sevdiren, yine bilbedâhe O Zâttır (A.S.M.) Hem şu saray-ı âlemin Sâni'i gayet hârika mu'cizeler ile ve gayet kıymetdar cevherler ile dolu hazine-i gaybiyelerini izhar ve teşhir istemesine.. ve onlarla kemalâtını târif etmek ve bildirmek istemesine mukabil; en a'zami bir sûrette teşhir edici, tavsif edici ve târif edici yine bilbedâhe O Zâttır (A.S.M.)
Hem şu kâinatın sâni'i şu kâinatı, enva'ı acâib ve zinetlerle süslendirmek sûretinde yapması.. ve zişuur mahlûkatını seyr ve tenezzüh ve ibret ve tefekkür için ona idhal etmesi.. ve muktea-yı hikmet olarak onlara, o âsâr ve sanâyiin mânalarını, kıymetlerini, o ehl-i temâşa ve tefekküre bildirmek istemesine mukabil; en a'zami bir surette cin ve inse belki ruhanilere ve melâikelere de Kur'an-ı Hakîm vasıtasiyle rehberlik eden, yine bilbedâhe O Zâttır. (A.S.M.)
_____________________________
(Haşiye) : Hüseyin Cisri iki bin sene evvel nâzil olan Kütüb-ü Mukaddeseden, Nübüvvet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) yüz şâhit getirdiği gibi, o zamandan iki bin sene sonra da, yüz şâhid-i sâdık, o mukaddes kitabların şehadetlerini tasdik etmişlerdir. Bu şahidlerden kırk beşi nümune olarak, Nur Çeşmesinin Zeylinde yazılmış; ve ikisi de bu zeylin haşiyesinde zikr edilmiştir
HÂTİME
[Risâlet-i Ahmediyye (A.S.M.) delâili hakkında olup Mi'rac Risâlesinin Üçüncü Esasının nihayetindeki üç mühim müşkilden birinci müşkile ait suale, muhtasar bir fihriste sûretinde verilen cevaptır.]Suâl: Şu Mi'rac-ı Azim ne için Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?
Elcevap: Şu birinci müşkiliniz, otuz Üç adet sözler'de tafsilen halledilmiştir. Yalnız şurada, Zât-ı Ahmediyyenin(A.S.M.) kemâlâtına ve delâil-i Nübüvvetine ve o Mi'rac-ı A'zama en elyak O olduğuna icmalî işaretler nev'inde bir muhtasar fihriste gösteriyoruz. Şöyle ki:
Evvelen: Tevrat, İncil, Zebûr gibi Kütüb-ü Mukaddese, pek çok tahrifata mâruz oldukları halde; şu zamanda dahi Hüseyin Cisrî gibi bir muhakkik, Nübüvvet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) dâir o kitaplardan, yüz on işârî beşaretleri çıkarıp, Risâle-i Hamidiye'de göstermiştir. (Haşiye)
Sâniyen: Tarihçe müsbettir ki: Şıkk ve Satih gibi meşhur iki kâhinin, Nübüvvet-i Ahmediyyeden (A.S.M.) biraz evvel , Nübüvvetine ve âhir zaman peygamberi olduğuna beyanatları gibi çok beşaretler, sahih bir sûrette tarihen nakledilmiştir.
Sâlisen: Velâdet-i Ahmediyye (A.S.M.) gecesinde; Kâ'bedeki sanemlerin sukutu ile Kisrâ-yı fâris'in saray-ı meşhuresi olan Eyvan'ı inşikak etmesi gibi, irhâsât denilen yüzer hârikalar tarihçe meşhurdur.
Râbian: Bir orduya, parmağından gelen suyu içirmesi ve câmide, bir cemâat-i azimenin huzurunda kuru direğın; minberin naklinden dolayı müfârakat-ı Ahmediyyeden (A.S.M.) deve gibi enin ederek ağlaması:
“Ven şakgal Kamer”nassı ile Şakk-ı Kamer gibi muhakkiklerin tahkikatiyle bine bâliğ olan mu'cizatiyle serfiraz olduğunu tarih ve siyer gösteriyor.
Hâmisen: Dost ve düşmanın ittifakıyle, ahlâk-ı hasenenin, şahsında en yüksek derecede ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede ve dîn-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âli hisâl-i hamîde, en mükemmel derecede bulunduğunu ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez.
Sâdisen: Onuncu söz'ün İkinci İşâretinde işaret edildiği gibi; Ulûhiyet muktezayı hikmet olarak tezahür istemesine mukabil; en azami bir derecede Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) dinindeki â'zamî ubûdiyetle en parlak bir derecede göstermiştir.
Hem Hâlik-ı âlemin nihayet kemaldeki cemâlini, bir vasıta ile muktezayı hikmet ve hakikat olarak göstermek istemesine mukabil en güzel bir sûrette gösterici ve târif edici, bilbedâhe yine O Zâttır. (A.S.M.)
Hem Sâni'-i âlemin nihayet cemalde olan kemal-i san'atı üzerine Enzar-ı dikkati celbetmek, teşhir etmek istemesine mukabil; en yüksek bir sadâ ile dellâllık eden, yine bilmüşâhede O Zâttır. (A.S.M.)
Hem bütün âlemlerin rabbi, kesret tabakatında Vahdâniyetini ilân etmek istemesine mukabil; en a'zami bir derecede bütün merâtib-i tevhidi ilân eden-, yine bizzarure O Zâttır (A.S.M.) Hem Sâhib-i âlemin, nihayet derecede âsârındaki cemalin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü zâtisini ve cemalinin mehasinini ve hüsnünün letâifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil, en şa'şaalı bir sûrette âyinedarlık eden ve gösteren ve sevip başkasına sevdiren, yine bilbedâhe O Zâttır (A.S.M.) Hem şu saray-ı âlemin Sâni'i gayet hârika mu'cizeler ile ve gayet kıymetdar cevherler ile dolu hazine-i gaybiyelerini izhar ve teşhir istemesine.. ve onlarla kemalâtını târif etmek ve bildirmek istemesine mukabil; en a'zami bir sûrette teşhir edici, tavsif edici ve târif edici yine bilbedâhe O Zâttır (A.S.M.)
Hem şu kâinatın sâni'i şu kâinatı, enva'ı acâib ve zinetlerle süslendirmek sûretinde yapması.. ve zişuur mahlûkatını seyr ve tenezzüh ve ibret ve tefekkür için ona idhal etmesi.. ve muktea-yı hikmet olarak onlara, o âsâr ve sanâyiin mânalarını, kıymetlerini, o ehl-i temâşa ve tefekküre bildirmek istemesine mukabil; en a'zami bir surette cin ve inse belki ruhanilere ve melâikelere de Kur'an-ı Hakîm vasıtasiyle rehberlik eden, yine bilbedâhe O Zâttır. (A.S.M.)
_____________________________
(Haşiye) : Hüseyin Cisri iki bin sene evvel nâzil olan Kütüb-ü Mukaddeseden, Nübüvvet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) yüz şâhit getirdiği gibi, o zamandan iki bin sene sonra da, yüz şâhid-i sâdık, o mukaddes kitabların şehadetlerini tasdik etmişlerdir. Bu şahidlerden kırk beşi nümune olarak, Nur Çeşmesinin Zeylinde yazılmış; ve ikisi de bu zeylin haşiyesinde zikr edilmiştir
Ses Yok