Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 126
(1-445)
Bunun biraz aşağıdaki kısımları Hasen, daha biraz aşağıdaki ise, Zaif hadîslerden addedilmiş.
Hadîs-i Müstafiz: Hadîsin bu nev'i; fukaha, usûlcü ve bazı muhaddislerce aynen meşhur hadîsler kısmı gibi kabul edilmiştir. Bunların fazla intişarı ve istifazası sebebiyle de "Müstafiz" diye adlandırılmıştır. Hattâ bazı büyük muhaddislere göre, gerek seneden, gerekse metnen çok zaif hadîsler bile şu ziyade intişar ve istifazalarından dolayı Müstafiz makamına terakki ettikleri kabul edilmiştir. Nitekim meşhur Şeyh-ül İslâm ve muhaddis-i kâmil İbn-üs Salah kat'iyyen hükmetmiş ki: "Bunlardan bir hadîs çok Zaif de olsa, birçok kitaplarda kaydedilip ziyade intişar etmesi sebebiyle, bazan "Tevatür" derecesini alır, bazan de "İstifaza" makamına çıkarlar." (Fetavi-l Hadîsiye - Heysemî sh: 63)
Yine İbn-üs Salah'ın bu hükmü tarzında Müstedrek-ül Hâkim 2/426'da ekser muhaddislerin bu mevzudaki kanaat ve hükümleri şöyle dile getirilmiştir:
"Bir hadîs hakkında rivayetler, konuşmalar çoğalırsa, o halde o hadîsin mutlaka bir asla dayandığını gösterir."
Haber-i Meşhur: Bu ünvan ekseriyetle senedi belli olmayan veya senedi hiç olmayan hadîsler olduğu halde, ülema arasında çokça tedavül eden ve konuşulan hadîsler olduğu halde, ülema arasında çokça tedavül eden ve konuşulan hadîsler cinsidir. Meselâ: Meşhur hadîsi gibi...
Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-u İslâmiye'de "Haber-i Meşhur"u şöyle tarif etmiştir: "Başta mahdut bazı kimseler tarafından nakledilip söylenmiş iken; bilâhare ikinci ve üçüncü asırlarda şöhret bulup fazla yayılan rivayet ve haberler... Artık onu yalanlamanın imkânı kalmamaktadır." (Hukuk-u İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye 1/27)
C- Çok Zaif Hadîsler: Bu kısım hadîsler birçok isim ve ıstılahlarla tarif edilmiş. Meselâ: Müdelles, Mübhem, Mecahil, Şâzz, Maklub, Muallel, Musahhaf, Maharref, Muztarib, Müdrec, Müdebbec, Mü'telef, Muhtelef, Münker, Metruk ve hakeza...
İşte, "Çok Zaif Hadîsler" diye tavsif ettiğimiz bu kısımdan da iki üç çeşitinin ıstılahî mânalarına bakıp kaydedeceğiz.
MÜDELLES: Bunun lûgatça mânası; karıştılmış, tedlis edilmiş demektir. Istılahta ise, iki mânada kullanılmış. Birisi: Senedinin tedlisi. İkincisi: Rivayet eden hadîs râvilerinin adlarının karıştırılması...
Senedin tedlisi şöyledir ki; bir râvi, hadîsi ondan rivayet ettiği kimse ile
karşılaştığı halde, ondan işitmediği, yahudda yine râvi, aynı asırda yaşadığı kimse ile, yani ondan hadîsi rivayet ettiği zât ile karşılaşmadığı halde, karşılaştığını ve ondan hadîs işittiğini tevehhüm etmesidir. İşte bu durumların isbatı halinde mervî olan hadîse, senedi itibariyle "Müdelles" denilir.
Hadîs Şeyhlerinin isimlerinin tedlisi hususuna gelince: Meselâ bir hadîsi rivayet eden kişi, ondan işittiği kimseyi bir isimle, bir künye ile ve bir lâkabla isimlendirip lâkablandırdığı, yahut onu bir kabileye mensubiyetini izhar ettiği veya bir memlekete mensubiyetini söylediği isbat edildiği takdirde, ona "Tedlisüş Şüyuh" denilmiş.
Bana şöyle bir misal getirmiş: Ebubekir bin Mücahid El-Mukrî'nin rivayeti olan "Haddesena Abdullah bin Abdullah..." diye bir hadîsi rivayet etmiş. Halbuki böyle bir ünvan ve lâkabla meşhur bir muhaddis
yoktur. Amma bu hadîsi nakleden Abdullah bin Ebi Davud'dur ki, meşhur "Ebu Davud" dediğimiz Kütübü Sitte'den üçüncü kitabın sahibidir.
İşte Muhaddisler, böyle bilerek veya bilmeyerek hadîs tedlis edenlerin, yani karıştıranların rivayetlerini makbul saymamışlardır.
MECAHİL: Bunun lûgatça mânası; meçhuller, yani muayyen ve belli olmayanlar demektir. Istılahda ise, hadîs hususunda üç şekilde değerlendirilmiş. Meçhul-ül Ayn, Zâhiren ve Bâtınen Meçhul-ül Hâl, Yalnız Bâtınen Meçhul-ül Hâl...
MEÇHUL-ÜL AYN: Bir tek râviden başka hiç kimsenin ondan hadîs rivayet etmediği kimse... Yani, sadece bir kişinin tanıdığı, amma başka muhaddislerin tanımadığı kimse demektir. Ancak iki âdil ve dürüst râvi ondan hadîs rivayet ederse, ayn olan meçhullüğü kalktığı halde, yine de dürüstlük ve adaleti sâbit olmuş olmaz demişler...
ZÂHİREN VE BÂTINEN MEÇHUL-ÜL HAL: İki sağlam ve dürüst râvinin ondan hadîs rivayet etmesiyle, bi-aynihî muarref duruma geldiği halde; adalet, zabıt ve dürüstlüğü kesin olarak tebeyyün etmediği için, yine de hadîsi makbul sayılmamıştır.
BÂTINEN MEÇHUL-ÜL HAL: Yani zâhiren dürüstlüğü ve adaleti kat'î olarak tebeyyün etmemiş kimselerin, gizli ve hafi kalmış olan durumlarıyla hadîslerini "azı şartlara makbul görmüş kimseler olduğu gibi, onu reddeden de olmuştur.
MÜNKER HADÎSLER: Lügatta ma'rufun zıddı, belirsizlik demek ise de; hadîs ıstılahında; bir mu'temedin rivayet ettiği aynı hadîsinin metin ve mânalarına muhalif olup, tek başına kalan ve adına "ferd" denilen ve bu durumuyla râvinin adaleti, zabıt ve itkanından uzak olanı demektir.
Hadîs-i Müstafiz: Hadîsin bu nev'i; fukaha, usûlcü ve bazı muhaddislerce aynen meşhur hadîsler kısmı gibi kabul edilmiştir. Bunların fazla intişarı ve istifazası sebebiyle de "Müstafiz" diye adlandırılmıştır. Hattâ bazı büyük muhaddislere göre, gerek seneden, gerekse metnen çok zaif hadîsler bile şu ziyade intişar ve istifazalarından dolayı Müstafiz makamına terakki ettikleri kabul edilmiştir. Nitekim meşhur Şeyh-ül İslâm ve muhaddis-i kâmil İbn-üs Salah kat'iyyen hükmetmiş ki: "Bunlardan bir hadîs çok Zaif de olsa, birçok kitaplarda kaydedilip ziyade intişar etmesi sebebiyle, bazan "Tevatür" derecesini alır, bazan de "İstifaza" makamına çıkarlar." (Fetavi-l Hadîsiye - Heysemî sh: 63)
Yine İbn-üs Salah'ın bu hükmü tarzında Müstedrek-ül Hâkim 2/426'da ekser muhaddislerin bu mevzudaki kanaat ve hükümleri şöyle dile getirilmiştir:
"Bir hadîs hakkında rivayetler, konuşmalar çoğalırsa, o halde o hadîsin mutlaka bir asla dayandığını gösterir."
Haber-i Meşhur: Bu ünvan ekseriyetle senedi belli olmayan veya senedi hiç olmayan hadîsler olduğu halde, ülema arasında çokça tedavül eden ve konuşulan hadîsler olduğu halde, ülema arasında çokça tedavül eden ve konuşulan hadîsler cinsidir. Meselâ: Meşhur hadîsi gibi...
Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-u İslâmiye'de "Haber-i Meşhur"u şöyle tarif etmiştir: "Başta mahdut bazı kimseler tarafından nakledilip söylenmiş iken; bilâhare ikinci ve üçüncü asırlarda şöhret bulup fazla yayılan rivayet ve haberler... Artık onu yalanlamanın imkânı kalmamaktadır." (Hukuk-u İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye 1/27)
C- Çok Zaif Hadîsler: Bu kısım hadîsler birçok isim ve ıstılahlarla tarif edilmiş. Meselâ: Müdelles, Mübhem, Mecahil, Şâzz, Maklub, Muallel, Musahhaf, Maharref, Muztarib, Müdrec, Müdebbec, Mü'telef, Muhtelef, Münker, Metruk ve hakeza...
İşte, "Çok Zaif Hadîsler" diye tavsif ettiğimiz bu kısımdan da iki üç çeşitinin ıstılahî mânalarına bakıp kaydedeceğiz.
MÜDELLES: Bunun lûgatça mânası; karıştılmış, tedlis edilmiş demektir. Istılahta ise, iki mânada kullanılmış. Birisi: Senedinin tedlisi. İkincisi: Rivayet eden hadîs râvilerinin adlarının karıştırılması...
Senedin tedlisi şöyledir ki; bir râvi, hadîsi ondan rivayet ettiği kimse ile
karşılaştığı halde, ondan işitmediği, yahudda yine râvi, aynı asırda yaşadığı kimse ile, yani ondan hadîsi rivayet ettiği zât ile karşılaşmadığı halde, karşılaştığını ve ondan hadîs işittiğini tevehhüm etmesidir. İşte bu durumların isbatı halinde mervî olan hadîse, senedi itibariyle "Müdelles" denilir.
Hadîs Şeyhlerinin isimlerinin tedlisi hususuna gelince: Meselâ bir hadîsi rivayet eden kişi, ondan işittiği kimseyi bir isimle, bir künye ile ve bir lâkabla isimlendirip lâkablandırdığı, yahut onu bir kabileye mensubiyetini izhar ettiği veya bir memlekete mensubiyetini söylediği isbat edildiği takdirde, ona "Tedlisüş Şüyuh" denilmiş.
Bana şöyle bir misal getirmiş: Ebubekir bin Mücahid El-Mukrî'nin rivayeti olan "Haddesena Abdullah bin Abdullah..." diye bir hadîsi rivayet etmiş. Halbuki böyle bir ünvan ve lâkabla meşhur bir muhaddis
yoktur. Amma bu hadîsi nakleden Abdullah bin Ebi Davud'dur ki, meşhur "Ebu Davud" dediğimiz Kütübü Sitte'den üçüncü kitabın sahibidir.
İşte Muhaddisler, böyle bilerek veya bilmeyerek hadîs tedlis edenlerin, yani karıştıranların rivayetlerini makbul saymamışlardır.
MECAHİL: Bunun lûgatça mânası; meçhuller, yani muayyen ve belli olmayanlar demektir. Istılahda ise, hadîs hususunda üç şekilde değerlendirilmiş. Meçhul-ül Ayn, Zâhiren ve Bâtınen Meçhul-ül Hâl, Yalnız Bâtınen Meçhul-ül Hâl...
MEÇHUL-ÜL AYN: Bir tek râviden başka hiç kimsenin ondan hadîs rivayet etmediği kimse... Yani, sadece bir kişinin tanıdığı, amma başka muhaddislerin tanımadığı kimse demektir. Ancak iki âdil ve dürüst râvi ondan hadîs rivayet ederse, ayn olan meçhullüğü kalktığı halde, yine de dürüstlük ve adaleti sâbit olmuş olmaz demişler...
ZÂHİREN VE BÂTINEN MEÇHUL-ÜL HAL: İki sağlam ve dürüst râvinin ondan hadîs rivayet etmesiyle, bi-aynihî muarref duruma geldiği halde; adalet, zabıt ve dürüstlüğü kesin olarak tebeyyün etmediği için, yine de hadîsi makbul sayılmamıştır.
BÂTINEN MEÇHUL-ÜL HAL: Yani zâhiren dürüstlüğü ve adaleti kat'î olarak tebeyyün etmemiş kimselerin, gizli ve hafi kalmış olan durumlarıyla hadîslerini "azı şartlara makbul görmüş kimseler olduğu gibi, onu reddeden de olmuştur.
MÜNKER HADÎSLER: Lügatta ma'rufun zıddı, belirsizlik demek ise de; hadîs ıstılahında; bir mu'temedin rivayet ettiği aynı hadîsinin metin ve mânalarına muhalif olup, tek başına kalan ve adına "ferd" denilen ve bu durumuyla râvinin adaleti, zabıt ve itkanından uzak olanı demektir.
Ses Yok