Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 132
(1-445)
BİRİNCİ SINIFI: Zındıkların İslâm dininin tahrif etmek, bozmak ve ayıplandırmak için girişmiş oldukları sinsî ve münafıkane faaliyetleri neticesi, bir sürü yalan, buhtan ve iftiralı sözleri yayma işi...
İKİNCİ SINIFI: Râfizîlik veya Haricîlik gibi bâtıl ve dalâletli mesleklerin taassubu adına ve kendi mesleklerini doğru göstermek ve ona revac vermek gibi pis ve habis niyetlerle uydurdukları yalan sözlerdir. Birinci sınıfa göre bu kısım ekalliyettedir.
ÜÇÜNCÜ SINIFI: Ahmak, câhil veya nâdanların uydurdukları mevzu sözlerdir ki; bazıları güya iyi bir niyetle bazı mukaddes şeylere revaç vermek ve insanları ona cezbetmek gibi sâfiyane, amma ahmakça uydurdukları mevzu' hadîslerdir. Bunlardan bir kısmı da, câhil ve nâdan bazı menfaatperest kimselerdir ki, İslâm halifelerine veya sultanlarına ve valilerine yaranmak ve yanaşmak ve menfaat kapmak gibi basit gayelerle; o ehl-i makamların zâtlarına, icraatlarına, güya Peygamber'in (A.S.M.) hadîslerinin işaretleri varmış gibi yalan bazı sözleri uydurma durumudur.
İşte bu her üç sınıf mevzu'lu hadîslerin tamamının tâ, bin sene evvel farkına varılmış, tesbit edilmiş ve hadîslerden çıkartılıp atılmıştır.
DÖRDÜNCÜ SINIF İSE: Hakikatta ve asliyette bir mevzuluk durumu söz konusu olmadan; bin seneden beri muhafaza edilip gelmiş ve hep istimâl edilmiş bazı hakikatlı sözlerdir. Bu sözlerin ekserisinin sened ve istinadı yoktur. Bunlardan bazıları, ya bir Sahabî'nin veya Tabiîn'in, ya da Tebe-i Tabiîn'den bazı büyük zâtların bazı hakikatları vecizeleştirerek söylediği doğru ve isabetli kaidevî sözlerdir. Zamanla, bu sözlerin aslı nereden olduğu kat'î bilinememiş, sonra bazıları tarafından bu sözlerden bir kısmının hadîs-i şerif olabileceğine ihtimal verilmiş, dolayısıyla hadîs olarak da şöhret bulup kalmışlar. Mezkûr sözlerin bir kısmı filhakika da Peygamber'in (A.S.M.) sözleri olması mümkündür. Lâkin sened ve isnadları olmadığı için, kat'î bir kanaatla hadîs midir, yoksa Sahabe ve Tabiînden birisinin sözleri midir bilinememiştir.
Böylece mübhem durumda kalan ve senedi olmayan bu nevi sözlere de mevzu' hadîs denilebilmişse de, sadece senedi itibariyle denilmiş. Ama ifade ettiği hakikat ve mânası itibariyle aslâ...
İşte, bu kabil hakikatlı ve mühim sözlerin varlığı eskide de, bugün de söz konusudur ve bunlar haylicedirler. Bu nevi hadîsler bu durumlarıyla, şayet bazıları onları mevzu' hadîs diye isimlendirse de, yani; "Bu söz an'aneli senedle Peygamber'in sözü değildir." dese de, isnad ve sened itibariyle belki doğru olabilir. Amma bu söz, mânası ve hakikatı itibariyle de doğru değildir, yani mevzu'dur diyemez.
Meselâ: hakikatlı söz için, kimisi hadîstir demiş, kimisi de hadîs değil, fakat sabit hakikatlardandır. Kimisi de, İmam-ı Yahya bin Muaz Er-Razî'nin hikmetli sözlerinden olabilir demişler. Kimisi de, bu sözün Hazret-i Ali'nin hikmet-feşan ve kaynağı Menba-ı Vahy ve Risalet olan sözlerindendir demişler.
Bu hadîsin birçok me'hazleri için, bu kitabın Hadîsler Cetvelinin 130 no.lu kısmına bakılabilir.
Evet, bu nevi hakikatlı sözler vardır ve muhafaza edilerek gelmiştir. Elbette ki bunların içinde kelâm-ı Nebevî olanları da vardır. Ve bazılarının hakikatı hadîsten, lafzı başka büyük zâtlardan olabilir. Bunların bir kısmı da İmam-ı Ali'nin hikmet-feşan sözleri de olabilir. Hem mezkûr sözlerin hakikat ve hikmet vecizeleri olduğuna en büyük delil, bin küsûr seneden beri bunların aynen muhafaza edilip, günümüze kadar gelmiş olmalarıdır.
Senedsiz Hadîsler
Bu münasebetle, "Senedsiz hadîsler" mes'elesi yeniden hatıra geldi. Gerçi üst taraftaki mes'ele, bunu da bir derece içine alıyorsa da, lâkin senedsiz hadîslerni dairesi biraz daha geniştir.
Hem yüksek mânaları itibariyle, bunların bir kısmına muhaddislerce doğrudan doğruya hadîs-i şerif diye tavsif edilmiştir. Hattâ bunlardan bir kısmı sahih hadîsler olarak kabul görmüştür. Nitekim İmam-ı Buharî de bu
neviden bazııların kitabına almakla tereddüt etmemiştir. (*)
Bu nev'i hadîsler, "Muallâk" ismi altındaki hadîsler kısmı içinde de bulunabilirler.
Şu nevi senedsiz hadîslerin bazılarına da "Hadîs-i Meşhur" denilir ki, az yukarıda "Zaif Hadîsler Bölümü"nde buna bir derece işaret edilmiştir.
İmam-ı Celâleddin-i Suyutî bu nevi senedsiz ve dillerde dolaşan hadîslerin varlığını ve tarifini "Senedül Musafaha" ismindeki bir Risalesinin Mukaddemesinden çok güzel bir tarzda beyan ettiği gibi, EdDürer-ül Müntesire eserinde de misal ve nümunelerini getirerek tahlil ve tahkiklerle izah etmiştir.
İKİNCİ SINIFI: Râfizîlik veya Haricîlik gibi bâtıl ve dalâletli mesleklerin taassubu adına ve kendi mesleklerini doğru göstermek ve ona revac vermek gibi pis ve habis niyetlerle uydurdukları yalan sözlerdir. Birinci sınıfa göre bu kısım ekalliyettedir.
ÜÇÜNCÜ SINIFI: Ahmak, câhil veya nâdanların uydurdukları mevzu sözlerdir ki; bazıları güya iyi bir niyetle bazı mukaddes şeylere revaç vermek ve insanları ona cezbetmek gibi sâfiyane, amma ahmakça uydurdukları mevzu' hadîslerdir. Bunlardan bir kısmı da, câhil ve nâdan bazı menfaatperest kimselerdir ki, İslâm halifelerine veya sultanlarına ve valilerine yaranmak ve yanaşmak ve menfaat kapmak gibi basit gayelerle; o ehl-i makamların zâtlarına, icraatlarına, güya Peygamber'in (A.S.M.) hadîslerinin işaretleri varmış gibi yalan bazı sözleri uydurma durumudur.
İşte bu her üç sınıf mevzu'lu hadîslerin tamamının tâ, bin sene evvel farkına varılmış, tesbit edilmiş ve hadîslerden çıkartılıp atılmıştır.
DÖRDÜNCÜ SINIF İSE: Hakikatta ve asliyette bir mevzuluk durumu söz konusu olmadan; bin seneden beri muhafaza edilip gelmiş ve hep istimâl edilmiş bazı hakikatlı sözlerdir. Bu sözlerin ekserisinin sened ve istinadı yoktur. Bunlardan bazıları, ya bir Sahabî'nin veya Tabiîn'in, ya da Tebe-i Tabiîn'den bazı büyük zâtların bazı hakikatları vecizeleştirerek söylediği doğru ve isabetli kaidevî sözlerdir. Zamanla, bu sözlerin aslı nereden olduğu kat'î bilinememiş, sonra bazıları tarafından bu sözlerden bir kısmının hadîs-i şerif olabileceğine ihtimal verilmiş, dolayısıyla hadîs olarak da şöhret bulup kalmışlar. Mezkûr sözlerin bir kısmı filhakika da Peygamber'in (A.S.M.) sözleri olması mümkündür. Lâkin sened ve isnadları olmadığı için, kat'î bir kanaatla hadîs midir, yoksa Sahabe ve Tabiînden birisinin sözleri midir bilinememiştir.
Böylece mübhem durumda kalan ve senedi olmayan bu nevi sözlere de mevzu' hadîs denilebilmişse de, sadece senedi itibariyle denilmiş. Ama ifade ettiği hakikat ve mânası itibariyle aslâ...
İşte, bu kabil hakikatlı ve mühim sözlerin varlığı eskide de, bugün de söz konusudur ve bunlar haylicedirler. Bu nevi hadîsler bu durumlarıyla, şayet bazıları onları mevzu' hadîs diye isimlendirse de, yani; "Bu söz an'aneli senedle Peygamber'in sözü değildir." dese de, isnad ve sened itibariyle belki doğru olabilir. Amma bu söz, mânası ve hakikatı itibariyle de doğru değildir, yani mevzu'dur diyemez.
Meselâ: hakikatlı söz için, kimisi hadîstir demiş, kimisi de hadîs değil, fakat sabit hakikatlardandır. Kimisi de, İmam-ı Yahya bin Muaz Er-Razî'nin hikmetli sözlerinden olabilir demişler. Kimisi de, bu sözün Hazret-i Ali'nin hikmet-feşan ve kaynağı Menba-ı Vahy ve Risalet olan sözlerindendir demişler.
Bu hadîsin birçok me'hazleri için, bu kitabın Hadîsler Cetvelinin 130 no.lu kısmına bakılabilir.
Evet, bu nevi hakikatlı sözler vardır ve muhafaza edilerek gelmiştir. Elbette ki bunların içinde kelâm-ı Nebevî olanları da vardır. Ve bazılarının hakikatı hadîsten, lafzı başka büyük zâtlardan olabilir. Bunların bir kısmı da İmam-ı Ali'nin hikmet-feşan sözleri de olabilir. Hem mezkûr sözlerin hakikat ve hikmet vecizeleri olduğuna en büyük delil, bin küsûr seneden beri bunların aynen muhafaza edilip, günümüze kadar gelmiş olmalarıdır.
Senedsiz Hadîsler
Bu münasebetle, "Senedsiz hadîsler" mes'elesi yeniden hatıra geldi. Gerçi üst taraftaki mes'ele, bunu da bir derece içine alıyorsa da, lâkin senedsiz hadîslerni dairesi biraz daha geniştir.
Hem yüksek mânaları itibariyle, bunların bir kısmına muhaddislerce doğrudan doğruya hadîs-i şerif diye tavsif edilmiştir. Hattâ bunlardan bir kısmı sahih hadîsler olarak kabul görmüştür. Nitekim İmam-ı Buharî de bu
neviden bazııların kitabına almakla tereddüt etmemiştir. (*)
Bu nev'i hadîsler, "Muallâk" ismi altındaki hadîsler kısmı içinde de bulunabilirler.
Şu nevi senedsiz hadîslerin bazılarına da "Hadîs-i Meşhur" denilir ki, az yukarıda "Zaif Hadîsler Bölümü"nde buna bir derece işaret edilmiştir.
İmam-ı Celâleddin-i Suyutî bu nevi senedsiz ve dillerde dolaşan hadîslerin varlığını ve tarifini "Senedül Musafaha" ismindeki bir Risalesinin Mukaddemesinden çok güzel bir tarzda beyan ettiği gibi, EdDürer-ül Müntesire eserinde de misal ve nümunelerini getirerek tahlil ve tahkiklerle izah etmiştir.
________________
(*) Şerh-ül Manzumet-il Beykuniye sh: 112
Ses Yok