Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 135
(1-445)
BÖLÜM - 8
"Ehl-i Velâyet ve Zühüd" denilen büyük taifenin hadîs ilmine ve hadîsin cerh ve nakd ve ta'dil usûl ve kanunlarına karşı nasıl bir telâkki içinde oldukları mes'elesi...
Bu bölümde arz etmek istediğimiz husus, ehl-i velâyetin büyük âlimleri ve hadîs ilmine vâkıf büyük şahsiyetlerinin hadîs ilmi ve usûlüne karşı telâkki tarzlarına işaret etmektir. Nasılki fukaha ve müçtehidîn bahsinde pek yüksek bir makam ve yüce bir kabiliyet ve mazhariyetten ve mükemmel ve tam bir rüsuhtan bahsetmiştik. Hem o makamın ancak mutlak müçtehid imamlarına hâs olduğunu da arzetmiştik. Burada da, büyük ve kâmil velî zâtların yüksek tabakasına mahsus bir makamdan ve onun tereşşuh ve tezahürlerinden söz edeceğiz. Yoksa ismine velî denilen herkes için elbette ki değildir.
Evet, kâmil ve büyük velî zâtların da, müçtehidlerin büyük şahsiyetlerine mahsus makamlarına benzer bir makamları vardır ki; çok az ârıza ve fire verir, ekseriyetle isabetli ve doğru olur. Bunun da kısaca ve hülâsalı bir tarifi şöyledir ki; bu zâtlar isterlerse Allah'ın izin ve havliyle geçmiş zamanların derinliklerine ruhanî ve keşfî bir sûrette dalıp, hâdisatı ruhen ve kalben müşadehe etmeleri mümkün olduğu gibi; gelecek zamanın da içlerine girip, vuku' bulacak olan bazı hâdiselerin İlm-i İlahî'deki mukadder eşkalini hissedip temaşa edebilirler. İşte veliyy-i kâmil olan zâtların ve grubunun zâhirî ülemadan bâriz farkları da budur ve bu mes'ele vakî ve gerçektir. Evliya arasında meşhur ve meşhud olduğu gibi, ümmetin telâkki-i bilkabulünce de sarsılmaz hakikatlardandır. Bu mes'eleye ve kökleşmiş hakikata zâhirperest ülema, canlaır istediği kadar inanmayıp kabul etmesinler... Hattâ red ve inkâr ile karşı da çıksınlar, hiçbir kıymeti yoktur.
Bu mes'elede şunu hemen başta kaydetmek gerekir ki; evliyanın keşf ve müşahede yoluyla Resulullah'tan hadîslerin veya diğer bazı mes'elerin asliyetini, sıhhat ve doğruluk durumunu sormaları kaziyesi elbette şer'î hükümlerde esas ve mesned kabul edilmiş değildir. Ehl-i keşif ve şuhud olan evliyanın bu yüksek tabakası dahi, hiçbir zaman bunu dava etmemişlerdir. Şahsen ve hususî sûrette ve kendi has âlemlerinde belki onunla amel edenler olmuştur. Amma zahir nazarda Muhaddislerin hükümlerine uymuş ve itaat etmişlerdir. Zira bu iş, eğer iddia şeklinde ortaya atılmış olsaydı, bazı su'-i istimaller götürebilirdi. Yani, meselâ İmam-ı Rabbanî, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylanî ve Mevlâna Celâleddin-i Rumî gibi velâyetin zirvesinde bulunan zâtların muvaffak olduğu hâs bir makamda keşif ve şuhudları, başkalarında taklid yoluyla, hem bazı arızalar sebebiyle noksan olabilen keşiflerinde de
müşahede ettikleri işler hususunda dava edecekleri iş, Şeriatın muhkem kaidelerine ters düşebilir ve bazı bulantılar ve su'-i istimallere sebebiyet verebilirlerdi.
Şimdi, bu mes'elenin hakikatını beyan eden ve işin içinde olup yaşayan büyük velî zâtların bazı söz ve hallerini nümune için kaydetmek istiyoruz:
BİRİNCİSİ: İmam-ı Suyutî, El-Havi Lil-Fetavî eseri 2/44 ve 349'da ayrı ayrı hâdiselerle izah ve isbat etmiştir ki; bazı kâmil velîler manen ve ruhen Hazret-i Peygamber'le mülâki olup, görüşüp, hadîs hususunda sualler sormuşlardır.
İKİNCİSİ: El-Hâfız Aclunî, Keşf-ül Hafâ eseri 2/262'de yazdığına göre: Muhyiddin-i Arabî demiş ki: hadîsi, her ne kadar muhaddislerin yanında senedi itibariyle sıhhati sâbit değilse de, amma keşif yoluyla yanımızda onun sahihliği sâbittir.
ÜÇÜNCÜSÜ: El-Feth-ül Kebir kitabı Mukaddemesi sh: 7'de, Şeyh Yusuf-u Nebhanî, İmam-ı Suyutî'nin talebelerinden Necmedin-i Gazzî ve Abdülkadir-i Şazelî ve ayrıca İmam-ı Suyutî'nin Cem'-ül Cevami'nin kitabının kapağında bizzat müellifin hattıyla yazılmış olan ifadesine dayanarak kadetmiş ki: Suyutî Hazretleri bizzat kendisi söylemiş; "Ben yetmiş kadar def'alar Resulullah'la manen görüştüm ve şüphelendiğim hadîsleri sorar cevabını alırdım."
DÖRDÜNCÜSÜ: İmam Şa'ranî Hazretleri, Levakıh-ul Envar eserinin baş taraflarında demiş ki: "Ben bir defa manen Resulullah'la görüştüğümde, ona sehiv secdesinde bazılarınca okunan nin keyfiyetini sordum. Resulullah (A.S.M.) bana tebessüm içinde buyurdular ki: "Hasenün!" yani "Güzel birşeydir" dedi.
BEŞİNCİSİ: Yine Şa'ranî Hazretleri aynı eseri sh: 60'da Muhyiddin-i Arabî'den naklen: "Bir çok muhaddislerce zaif gösterilen hadîsleri, ben Resulullah'dan sorardım, onların sahih olduklarına dair cevab alırdım."
ALTINCISI: Yine Şa'ranî Hazretleri aynı eseri sh: 284'de, Şeyh Ahmed-i Zevavî'den naklederek kaydetmiş ki: "Biz, hadîs hâfızlarının zaif gördükleri bazı ehadîs-i şerifeleri Resulullah'dan sorarız, ona göre amel ederiz."
Yedincisi: Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri Mesnevî eserinde bu hususta şöyle der:
Yani: "Ehlullahın meşrebi, Buharî, Müslim ve sair hadîs ve râvilerin kaynaklarına muhtaç olmadan, bizzat âb-ı hayat olan menba-ı Risaletten hakikatı alabilirler."
İşte, evliya meşhur ve meşhud olan hâdiselerden sadece bir tek parmak işareti gibi, nümunelik bir kaç misal gösterdik. Bu nümuneler bahsimizin maksadı için kifayet eder tahmin ediyorum.
Hem yazdığımız şu evliya hakkındaki hâdiseler nev'inden, İmam-ı Buharî Hazretleri için de bazan vuku' bulduğuna rivayetler vardır.
"Ehl-i Velâyet ve Zühüd" denilen büyük taifenin hadîs ilmine ve hadîsin cerh ve nakd ve ta'dil usûl ve kanunlarına karşı nasıl bir telâkki içinde oldukları mes'elesi...
Bu bölümde arz etmek istediğimiz husus, ehl-i velâyetin büyük âlimleri ve hadîs ilmine vâkıf büyük şahsiyetlerinin hadîs ilmi ve usûlüne karşı telâkki tarzlarına işaret etmektir. Nasılki fukaha ve müçtehidîn bahsinde pek yüksek bir makam ve yüce bir kabiliyet ve mazhariyetten ve mükemmel ve tam bir rüsuhtan bahsetmiştik. Hem o makamın ancak mutlak müçtehid imamlarına hâs olduğunu da arzetmiştik. Burada da, büyük ve kâmil velî zâtların yüksek tabakasına mahsus bir makamdan ve onun tereşşuh ve tezahürlerinden söz edeceğiz. Yoksa ismine velî denilen herkes için elbette ki değildir.
Evet, kâmil ve büyük velî zâtların da, müçtehidlerin büyük şahsiyetlerine mahsus makamlarına benzer bir makamları vardır ki; çok az ârıza ve fire verir, ekseriyetle isabetli ve doğru olur. Bunun da kısaca ve hülâsalı bir tarifi şöyledir ki; bu zâtlar isterlerse Allah'ın izin ve havliyle geçmiş zamanların derinliklerine ruhanî ve keşfî bir sûrette dalıp, hâdisatı ruhen ve kalben müşadehe etmeleri mümkün olduğu gibi; gelecek zamanın da içlerine girip, vuku' bulacak olan bazı hâdiselerin İlm-i İlahî'deki mukadder eşkalini hissedip temaşa edebilirler. İşte veliyy-i kâmil olan zâtların ve grubunun zâhirî ülemadan bâriz farkları da budur ve bu mes'ele vakî ve gerçektir. Evliya arasında meşhur ve meşhud olduğu gibi, ümmetin telâkki-i bilkabulünce de sarsılmaz hakikatlardandır. Bu mes'eleye ve kökleşmiş hakikata zâhirperest ülema, canlaır istediği kadar inanmayıp kabul etmesinler... Hattâ red ve inkâr ile karşı da çıksınlar, hiçbir kıymeti yoktur.
Bu mes'elede şunu hemen başta kaydetmek gerekir ki; evliyanın keşf ve müşahede yoluyla Resulullah'tan hadîslerin veya diğer bazı mes'elerin asliyetini, sıhhat ve doğruluk durumunu sormaları kaziyesi elbette şer'î hükümlerde esas ve mesned kabul edilmiş değildir. Ehl-i keşif ve şuhud olan evliyanın bu yüksek tabakası dahi, hiçbir zaman bunu dava etmemişlerdir. Şahsen ve hususî sûrette ve kendi has âlemlerinde belki onunla amel edenler olmuştur. Amma zahir nazarda Muhaddislerin hükümlerine uymuş ve itaat etmişlerdir. Zira bu iş, eğer iddia şeklinde ortaya atılmış olsaydı, bazı su'-i istimaller götürebilirdi. Yani, meselâ İmam-ı Rabbanî, Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkadir-i Geylanî ve Mevlâna Celâleddin-i Rumî gibi velâyetin zirvesinde bulunan zâtların muvaffak olduğu hâs bir makamda keşif ve şuhudları, başkalarında taklid yoluyla, hem bazı arızalar sebebiyle noksan olabilen keşiflerinde de
müşahede ettikleri işler hususunda dava edecekleri iş, Şeriatın muhkem kaidelerine ters düşebilir ve bazı bulantılar ve su'-i istimallere sebebiyet verebilirlerdi.
Şimdi, bu mes'elenin hakikatını beyan eden ve işin içinde olup yaşayan büyük velî zâtların bazı söz ve hallerini nümune için kaydetmek istiyoruz:
BİRİNCİSİ: İmam-ı Suyutî, El-Havi Lil-Fetavî eseri 2/44 ve 349'da ayrı ayrı hâdiselerle izah ve isbat etmiştir ki; bazı kâmil velîler manen ve ruhen Hazret-i Peygamber'le mülâki olup, görüşüp, hadîs hususunda sualler sormuşlardır.
İKİNCİSİ: El-Hâfız Aclunî, Keşf-ül Hafâ eseri 2/262'de yazdığına göre: Muhyiddin-i Arabî demiş ki: hadîsi, her ne kadar muhaddislerin yanında senedi itibariyle sıhhati sâbit değilse de, amma keşif yoluyla yanımızda onun sahihliği sâbittir.
ÜÇÜNCÜSÜ: El-Feth-ül Kebir kitabı Mukaddemesi sh: 7'de, Şeyh Yusuf-u Nebhanî, İmam-ı Suyutî'nin talebelerinden Necmedin-i Gazzî ve Abdülkadir-i Şazelî ve ayrıca İmam-ı Suyutî'nin Cem'-ül Cevami'nin kitabının kapağında bizzat müellifin hattıyla yazılmış olan ifadesine dayanarak kadetmiş ki: Suyutî Hazretleri bizzat kendisi söylemiş; "Ben yetmiş kadar def'alar Resulullah'la manen görüştüm ve şüphelendiğim hadîsleri sorar cevabını alırdım."
DÖRDÜNCÜSÜ: İmam Şa'ranî Hazretleri, Levakıh-ul Envar eserinin baş taraflarında demiş ki: "Ben bir defa manen Resulullah'la görüştüğümde, ona sehiv secdesinde bazılarınca okunan nin keyfiyetini sordum. Resulullah (A.S.M.) bana tebessüm içinde buyurdular ki: "Hasenün!" yani "Güzel birşeydir" dedi.
BEŞİNCİSİ: Yine Şa'ranî Hazretleri aynı eseri sh: 60'da Muhyiddin-i Arabî'den naklen: "Bir çok muhaddislerce zaif gösterilen hadîsleri, ben Resulullah'dan sorardım, onların sahih olduklarına dair cevab alırdım."
ALTINCISI: Yine Şa'ranî Hazretleri aynı eseri sh: 284'de, Şeyh Ahmed-i Zevavî'den naklederek kaydetmiş ki: "Biz, hadîs hâfızlarının zaif gördükleri bazı ehadîs-i şerifeleri Resulullah'dan sorarız, ona göre amel ederiz."
Yedincisi: Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri Mesnevî eserinde bu hususta şöyle der:
Yani: "Ehlullahın meşrebi, Buharî, Müslim ve sair hadîs ve râvilerin kaynaklarına muhtaç olmadan, bizzat âb-ı hayat olan menba-ı Risaletten hakikatı alabilirler."
İşte, evliya meşhur ve meşhud olan hâdiselerden sadece bir tek parmak işareti gibi, nümunelik bir kaç misal gösterdik. Bu nümuneler bahsimizin maksadı için kifayet eder tahmin ediyorum.
Hem yazdığımız şu evliya hakkındaki hâdiseler nev'inden, İmam-ı Buharî Hazretleri için de bazan vuku' bulduğuna rivayetler vardır.
Ses Yok