Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 137
(1-445)
Meselâ, semavatın tabakaları hakkında, Arş ve Kürsî'nin ve melâikelerin hey'etleri hakkında ve küre-i arzın durumu ve Kaf Dağı gibi mes'elelere dair gelen şu çeşit hurafeli İsrailiyat ise, en zararlı kısmıdır. Bunlardan bir kısmı maalesef bazı Kur'an tefsirlerine ve bir kısım gayr-i ciddî olan İslâm kitaplarına kadar girebilmişlerdir.
Resul-i Ekrem'in hayatında İsrailiyat keyfiyeti
Resul-i Ekrem (A.S.M.) Medine-i Münevvere'ye gelip yerleştikten sonra, oranın ehli olan Arab Ensarlar'dan sonra; alış-veriş, ticaret, kültür, dinî mevzularda konuşmalar ve muhavereler noktasından yahudilerle münasebet çokça oluyordu. O asırda ve o mevkide, Arablara göre, kültür ve ilim erbabı, yalnız oradaki yahudiler göze çarpıyordu. Tabii ki, bu münasebetler vesilesiyle Sahabelerin kulaklarına da yahudilerden bir çok nakiller ve hikâyeler geliyordu. Bu hikâyelerden bazıları garib, acib şeylerden bahsediliyordu. Elbette ki bunlardan bazısı Resul-i Ekrem'in kulağına da gelirdi. Onun için, Resul-i Ekrem (A.S.M.) bu hususda Sahabelerini ve ümmettini ikaz ve irşad ve tâlim etmiştir.
Bu irşad ve tâlimler ise, iki merhale ve iki bölüm halinde idi:
Birinci Bölüm: İslâm dinine ait mes'elelerde, hükümlerde, ibadet ve amellerde, ne Tevrat'tan, ne İncil'den ve ne de ehl-i kitabın âlimlerinden herhangi birşeyin alınmasının, sorulmasının veya onlara uyulmasının mümkün olmayıp, büyük hata olacağını ferman eden hadîs-i şerifler şöyledir:
1- (El-Musannef - San'anî 10/212)
Meâli: Zeyd bin Eslem'den rivayet: "Peygamber (A.S.M.) ferman etti ki: "Ehl-i kitaptan herhangi bir şey sormayınız! Çünki onların kendileri dalâlettedir, hiçbir zaman sizi doğruya hidayet edemezler.."
2- (El-Musannef - San'anî 10/313)
Meâli: Abdullah bin Sâbit (R.A.) naklediyor: Ömer bin Hattab geldi, Peygamber'e dedi ki: "Benim yahudilerden bir arkadaşım vardı, ona uğradım. Bana Tevrat'tan mühim olan yerleri yazdı.. size onları arzedeyim mi?" Hazret-i Abdullah diyor: Buna Peygamber'in canı çok sıkıldı, yüzünün rengi değişti. Abdullah bin Sabit o sırada Hazret-i Ömer'e demiş: "Allah aklını alsın, Peygamber'in yüzündeki değişikliği görmüyor musun?" Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.); "Allah'a Rab olarak razı olduk. İslâmı da tek din olarak seçtik. Muhammedi de hak Peygamber olarak kabul ettik." dedi. Bunun üzerine, Peygamber'in yüzünde sürûr alâmetleri görülmeye başlandı ve ferman etti: "Eğer şimdi Musa (A.S.) içinizde zuhur etmiş olsa ve siz beni bırakıp ona tabi' olsanız, dalâlete girmiş olursunuz. Bütün ümmetler içinden sizler benim hissem olduğunuz gibi, ben de umum Peygamberler içerisinden sizin nasibiniz oldum..."
İkinci Bölüm: Ahkâm-ı Şeriat hakkında değil, amma sair tarihî ve kevnî mes'elelerde, Benî-İsrail ülemasının dinlenebileceğine.. lâkin onları ne tasdik edip, ne de tekzib etmek tarzında bir dinlemeye dikkat edilmesine dair vürûd eden Peygamber'in emirleri şöyledir:
Yani: "Benî-İsrail'den bazı söz ve rivayetleri dinleyip nakledebilirsiniz. Bunda bir zarar yoktur. (Sahih-i Buharî 4/207; İbn-i Hibban 8/50 ve 52, Cem'-ül Fevaid 1/59, El-Feth-ül Kebir 2/9 ve 70; Müsnedül Firdevs 2/129)
Yine başka bir hadîs:
Yani: "Ehl-i Kitap âlimlerini dinlediğinizde onları ne tasdik, ne de tekzib ediniz! Deyiniz ki Allah'a ve Peygamberlerine iman ediyoruz." (Şerh-üs Sünne - Begavî 1/239; Müsned-ül Firdevs 5/21 ve Buharî 3/237)
İşte Resulullah'ın (A.S.M.) şu emirlerinde görüldüğü üzere, İsrailiyata karşı iki tarz yaklaşım içerisindedir. Birisi: İslâm dininin kendisine taallûk emir ve nehiy, haram ve helâli.. ve hülâsa İslâm dininin kendisine taallûk eden bütün mes'elelerinde hüküm ve emir, yalnız ve yalnız Kur'an ve menba-ı Risalet olan Peygamber'den alınacabileceğine dikkat çekmiştir.
İkinci merhalede ise: Benî-İsrail kavminden gelen pek çok Peygamberlerin iz ve eserlerinin ilim noktasından bazı kalıntılarının kalmış olabileceği imkânını nazara almış ve bu açıdan ilmin kapısını kapatmamıştır. Amma bunların alınış ve telâkki kapılarına "Dikkat" levhalarını asmıştır. Böylece İsrailiyatın her çeşidi, İslâm dini akidesinde ve ahkâm-ı Şeriatında aslâ ve kat'â değil, amma sair tarihî ve kevnî ilimlerinde bazı hurafeli yorum ve hikâyelerin -Peygamber'in müsamahalarına binaenmüslümanlarını dillerine ve sözlerine girebilmiştir denilebilir.
Bu yüzdendir ki: Gerek müslüman olmuş yahudî âlimlerinden bazı zâtlar; gerekse Abdullah bin Abbas gibi Sahabe'nin meraklıı genç bazı âlimleri; Hazret-i Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) işittikleri kısa, veciz ve cami-ül kelim bazı ilmî hadîslerin hakikatını, İsrailiyattan gelme hikâyeli ve hurafeli sözlerine tatbik ederek, çok nâdir de olsa, mânalandırma cihetine gittikleri olmuştur. Hattâ bu yüzden zamanla tefsir ile metnin birbirinden tefriki müşkilleşmiştir. Yani şu rivayetin içinde hangi kelimeler öz metin, yani kelâm-ı Nebevî, hangileri tefsir ve şerhtir bilinemiyecek duruma gelmiştir.
Büyük hadîs imamları da bu noktaları nazara almışlardır ki, bazı hadîs-i şeriflerde, Peygamber'in bizzat sözleriyle ve bazı Sahabenin şerh ve tefsirli sözlerini birbirinde ayırmaya çalışmışlardır. Bu hususta İmam-ı Suyutî'nin "El-Müderrec İle-l Medrec" isimli eserini misal için gösterebiliriz. Suyutî Hazretleri bu mevzuu, 16 büyük sahifede, misalleriyle gösterilmiştir.
Resul-i Ekrem'in hayatında İsrailiyat keyfiyeti
Resul-i Ekrem (A.S.M.) Medine-i Münevvere'ye gelip yerleştikten sonra, oranın ehli olan Arab Ensarlar'dan sonra; alış-veriş, ticaret, kültür, dinî mevzularda konuşmalar ve muhavereler noktasından yahudilerle münasebet çokça oluyordu. O asırda ve o mevkide, Arablara göre, kültür ve ilim erbabı, yalnız oradaki yahudiler göze çarpıyordu. Tabii ki, bu münasebetler vesilesiyle Sahabelerin kulaklarına da yahudilerden bir çok nakiller ve hikâyeler geliyordu. Bu hikâyelerden bazıları garib, acib şeylerden bahsediliyordu. Elbette ki bunlardan bazısı Resul-i Ekrem'in kulağına da gelirdi. Onun için, Resul-i Ekrem (A.S.M.) bu hususda Sahabelerini ve ümmettini ikaz ve irşad ve tâlim etmiştir.
Bu irşad ve tâlimler ise, iki merhale ve iki bölüm halinde idi:
Birinci Bölüm: İslâm dinine ait mes'elelerde, hükümlerde, ibadet ve amellerde, ne Tevrat'tan, ne İncil'den ve ne de ehl-i kitabın âlimlerinden herhangi birşeyin alınmasının, sorulmasının veya onlara uyulmasının mümkün olmayıp, büyük hata olacağını ferman eden hadîs-i şerifler şöyledir:
1- (El-Musannef - San'anî 10/212)
Meâli: Zeyd bin Eslem'den rivayet: "Peygamber (A.S.M.) ferman etti ki: "Ehl-i kitaptan herhangi bir şey sormayınız! Çünki onların kendileri dalâlettedir, hiçbir zaman sizi doğruya hidayet edemezler.."
2- (El-Musannef - San'anî 10/313)
Meâli: Abdullah bin Sâbit (R.A.) naklediyor: Ömer bin Hattab geldi, Peygamber'e dedi ki: "Benim yahudilerden bir arkadaşım vardı, ona uğradım. Bana Tevrat'tan mühim olan yerleri yazdı.. size onları arzedeyim mi?" Hazret-i Abdullah diyor: Buna Peygamber'in canı çok sıkıldı, yüzünün rengi değişti. Abdullah bin Sabit o sırada Hazret-i Ömer'e demiş: "Allah aklını alsın, Peygamber'in yüzündeki değişikliği görmüyor musun?" Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.); "Allah'a Rab olarak razı olduk. İslâmı da tek din olarak seçtik. Muhammedi de hak Peygamber olarak kabul ettik." dedi. Bunun üzerine, Peygamber'in yüzünde sürûr alâmetleri görülmeye başlandı ve ferman etti: "Eğer şimdi Musa (A.S.) içinizde zuhur etmiş olsa ve siz beni bırakıp ona tabi' olsanız, dalâlete girmiş olursunuz. Bütün ümmetler içinden sizler benim hissem olduğunuz gibi, ben de umum Peygamberler içerisinden sizin nasibiniz oldum..."
İkinci Bölüm: Ahkâm-ı Şeriat hakkında değil, amma sair tarihî ve kevnî mes'elelerde, Benî-İsrail ülemasının dinlenebileceğine.. lâkin onları ne tasdik edip, ne de tekzib etmek tarzında bir dinlemeye dikkat edilmesine dair vürûd eden Peygamber'in emirleri şöyledir:
Yani: "Benî-İsrail'den bazı söz ve rivayetleri dinleyip nakledebilirsiniz. Bunda bir zarar yoktur. (Sahih-i Buharî 4/207; İbn-i Hibban 8/50 ve 52, Cem'-ül Fevaid 1/59, El-Feth-ül Kebir 2/9 ve 70; Müsnedül Firdevs 2/129)
Yine başka bir hadîs:
Yani: "Ehl-i Kitap âlimlerini dinlediğinizde onları ne tasdik, ne de tekzib ediniz! Deyiniz ki Allah'a ve Peygamberlerine iman ediyoruz." (Şerh-üs Sünne - Begavî 1/239; Müsned-ül Firdevs 5/21 ve Buharî 3/237)
İşte Resulullah'ın (A.S.M.) şu emirlerinde görüldüğü üzere, İsrailiyata karşı iki tarz yaklaşım içerisindedir. Birisi: İslâm dininin kendisine taallûk emir ve nehiy, haram ve helâli.. ve hülâsa İslâm dininin kendisine taallûk eden bütün mes'elelerinde hüküm ve emir, yalnız ve yalnız Kur'an ve menba-ı Risalet olan Peygamber'den alınacabileceğine dikkat çekmiştir.
İkinci merhalede ise: Benî-İsrail kavminden gelen pek çok Peygamberlerin iz ve eserlerinin ilim noktasından bazı kalıntılarının kalmış olabileceği imkânını nazara almış ve bu açıdan ilmin kapısını kapatmamıştır. Amma bunların alınış ve telâkki kapılarına "Dikkat" levhalarını asmıştır. Böylece İsrailiyatın her çeşidi, İslâm dini akidesinde ve ahkâm-ı Şeriatında aslâ ve kat'â değil, amma sair tarihî ve kevnî ilimlerinde bazı hurafeli yorum ve hikâyelerin -Peygamber'in müsamahalarına binaenmüslümanlarını dillerine ve sözlerine girebilmiştir denilebilir.
Bu yüzdendir ki: Gerek müslüman olmuş yahudî âlimlerinden bazı zâtlar; gerekse Abdullah bin Abbas gibi Sahabe'nin meraklıı genç bazı âlimleri; Hazret-i Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) işittikleri kısa, veciz ve cami-ül kelim bazı ilmî hadîslerin hakikatını, İsrailiyattan gelme hikâyeli ve hurafeli sözlerine tatbik ederek, çok nâdir de olsa, mânalandırma cihetine gittikleri olmuştur. Hattâ bu yüzden zamanla tefsir ile metnin birbirinden tefriki müşkilleşmiştir. Yani şu rivayetin içinde hangi kelimeler öz metin, yani kelâm-ı Nebevî, hangileri tefsir ve şerhtir bilinemiyecek duruma gelmiştir.
Büyük hadîs imamları da bu noktaları nazara almışlardır ki, bazı hadîs-i şeriflerde, Peygamber'in bizzat sözleriyle ve bazı Sahabenin şerh ve tefsirli sözlerini birbirinde ayırmaya çalışmışlardır. Bu hususta İmam-ı Suyutî'nin "El-Müderrec İle-l Medrec" isimli eserini misal için gösterebiliriz. Suyutî Hazretleri bu mevzuu, 16 büyük sahifede, misalleriyle gösterilmiştir.
Ses Yok