Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 142
(1-445)
5- Bediüzzaman Hazretleri âyetleri tefsirinde olsun, hadîslerin manalandırmasında olsun, ihtilâflı mes'eleleri deşmeden, cumhurun ekserisinin ittifak ettiği nokta-i nazarları çerçevesinde manalandırır.
Evet, Risale-i Nur'a iyi âşina olan kimselerin mâlumları olduğu üzere; Nur'un bütün hükümlü beyanları, ya bir âyetin veya birkaç âyetlerin, bazan da bunu tefsir ve şehreden bir hadîs-i şerif veya hadîs-i şeriflerin ortak manalarının müşterek bir mes'elesi tarzındadır. Bunun da, aynı zamanda Sahabe-i Kiram'ın veya Selef-i Salihînin "Cumhur" tabiriyle ifade edilen ülemasının ekseriyetinin müstakimâne ve ittifakkârane görüşlerinin bir nevi hülâsası şeklindedir. Fakat Hazret-i Nur Üstad, bir âyet ve hadîs veya Sahabe ve Selefin mezkûr görüş ve tefsirlerini beyan ederken; öyle mâhirane, öyle üstadane bir tarz-ı üslûbda birleştirip, yoğurup, macun yaparak takdim eder ki, akıllar bu durumu hissedip anladığı zaman, bu meharet ve meleke karşısında hayretle diz çökmekten başka birşey yapamaz.
Hem bazan Hazret-i Üstad, ihtilâflı münakaşa ve tartışmaların üstünde cereyan etmiş olan bir mes'eleyi ve bir hakikatı anlatmak istediğinde, öyle acib bir meharetle yağdan kıl çeker gibi mevzu'u aslâ incitmeden, ihtilâflara da hiç dokunmadan öyle bir istikamet ve maeharet içinde kalblere itmi'nan ve nur verecek tarzda halletmiş olarak ortaya koyar.
Şayet bu mes'eleler, İslâmın hak mezhebleri arasında ihtilâflı bir mes'ele ise, son derece dikkat, nezaket ve hürmetin muhafızları içerisinde, hiçbir tarafı incitmeden, doğru ve hak olan tarafı tutarak beyan eder. Amma öyle nazik, öyle yumuşak ve öyle te'sirli beyan eder ki; mezheblerinin müteassıb mültezimlerini bile kabule mecbur ettirir.
Lâkin eğer o mes'ele, hak ehli olan Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaatın mezhebiyle, bid'at ehli olan meslek arasında nizanlı bir mes'ele ise; evvela ehl-i hakkın hak olan görüşlerini ilmî ve mantııkî deliller ile isbat içerisinde, münâkaşa ve münazaaya girmeden, ihtilâflı cihetinin de teferruatına inmeden ve o bid'at ehli ve meseleğine de fazla vurmadan irşad etmeye çalışır.
Amma eğer imana ve İslâm'ın akidelerine taallûk eden bir mes'ele ise, hele ehl-i küfür ve dalâlet o mes'eleye küfür ve ilhad hesabına ilişmiş iseler, işte o zaman iş değişir. Nur'un üslûbu da başkalaşır. O mes'elenin isbatı yolunda öyle çevik, öyle mâhir, öyle keskin delil ve bürhanlar getirir ki; kat'iyyen ehl-i ilhad ve dalâlete nefes aldırmaz. En mâhir bir erkân-ı harb gibi, meydanı baştan başa zabteder. Mes'ele dahi güneş gibi isbatlanır, ortaya konulur.
İşte Nur'un bu gibi, harikulâde orijinal olan üslûb ve tarz-ı beyanı hiçbir müellife ve esere nasib olmuş değildir diyebiliriz. Bu davanın delilleri ise, Risale-i Nur'un hey'et-i umumiyesidir. Kim isterse, anlamak
ve kavrayabilmek ve de mukaddesini yapabilmek kayd u şartıyla gelsin, Nur Risalelerini bir kere dikkatle okusun yeter.
İşte, çok hülâsalı olarak kaydetmeye çalıştığımız bu noktalardan sonra, Hazret-i Üstad'ın Hadîs Usûlü ilmine bakış açısının bazı örneklerini vermek üzere Nur Risalelerine müracaat edeceğiz.
Gelecek örnek ve misaller ile, hakiki ilim erbabı görecek ve bileyeceklerdir ki; Hazret-i Üstad Bediüzzaman, hadîslere sadece senedi itibariyle, üstünde yapılmış olan tenkid ve ta'dil gibi metodların düsturları içinde değildir. Belki O, daha çok, hadîsin ifade ettiği geniş ve deirn manaların parmak işaretleriyle ilmî mes'eleler zâviyesinden.. ve ümmetin telâkki-i bil-kabulü cihetinden ve icma-i ümmet ve nihayet ahiret âlimlerinin meslekleri noktasından, muhaddislerce ortaya konmuş hadîs usûlü metodlarını birlikte ele alarak ve mezcederek, izah ve isbatı cihetine gitmiştir.
Birinci bölümdeki serelerinde, Hazret-i Üstad bazan muhaddislerin hadîs Usûlu ve metodlarına ilim noktasından aynen uymuş. Lâkin onun sonunda ayrıca şahsî görüşünü de beyan etmiştir. Lâkin eserlerinin İkinci Bölümü olan Yeni Said döneminin Risale-i Nur eserlerinde ise, daha başka ve daha umumî ve ihatalı ve küllî ve Ümmet-i Muhammediye'nin bütün sınıf âlimlerinin yekûn görüşlerini aksettiren bir yaklaşımla hadîsi ve ilmini ele almıştır.
Şimdi Eski Said dönemi olan eserlerinden hadîs ve ihtilâflı bazı mes'eleler hususunda Üstad'ın görüşlerinden bazı nümuneler arzetmeye çalışacağız:
: ÂLEM-İ İSLÂM ÜLEMASININ İHTİLÂFLARI
«S: Âlem-i İslâm ülemasının ortalarındaki müthiş ihtilâfata ne dersin ve re'yin nedir?
C: Evvelâ: Âlem-i İslâma gayr-ı muntazam veya intizamı bozulmuş bir meclis-i meb'usan ve encümeni şûra nazarıyla bakıyorum. Şeriattan işitiyoruz ki: Re'y-i cumhur budur, fetva bunun üzerinedir. İşte şu, bu meclisteki re'y, ekseriyetin naziresidir. Re'y-i cumhurdan mâada olan akval, eğer hakikat ve mağzdan hâlî ve boş olmazsa istidadatın reylerine bırakılır. Ta herbir istidad, terbiyesine münasib gördüğünü intihab etsin.
Evet, Risale-i Nur'a iyi âşina olan kimselerin mâlumları olduğu üzere; Nur'un bütün hükümlü beyanları, ya bir âyetin veya birkaç âyetlerin, bazan da bunu tefsir ve şehreden bir hadîs-i şerif veya hadîs-i şeriflerin ortak manalarının müşterek bir mes'elesi tarzındadır. Bunun da, aynı zamanda Sahabe-i Kiram'ın veya Selef-i Salihînin "Cumhur" tabiriyle ifade edilen ülemasının ekseriyetinin müstakimâne ve ittifakkârane görüşlerinin bir nevi hülâsası şeklindedir. Fakat Hazret-i Nur Üstad, bir âyet ve hadîs veya Sahabe ve Selefin mezkûr görüş ve tefsirlerini beyan ederken; öyle mâhirane, öyle üstadane bir tarz-ı üslûbda birleştirip, yoğurup, macun yaparak takdim eder ki, akıllar bu durumu hissedip anladığı zaman, bu meharet ve meleke karşısında hayretle diz çökmekten başka birşey yapamaz.
Hem bazan Hazret-i Üstad, ihtilâflı münakaşa ve tartışmaların üstünde cereyan etmiş olan bir mes'eleyi ve bir hakikatı anlatmak istediğinde, öyle acib bir meharetle yağdan kıl çeker gibi mevzu'u aslâ incitmeden, ihtilâflara da hiç dokunmadan öyle bir istikamet ve maeharet içinde kalblere itmi'nan ve nur verecek tarzda halletmiş olarak ortaya koyar.
Şayet bu mes'eleler, İslâmın hak mezhebleri arasında ihtilâflı bir mes'ele ise, son derece dikkat, nezaket ve hürmetin muhafızları içerisinde, hiçbir tarafı incitmeden, doğru ve hak olan tarafı tutarak beyan eder. Amma öyle nazik, öyle yumuşak ve öyle te'sirli beyan eder ki; mezheblerinin müteassıb mültezimlerini bile kabule mecbur ettirir.
Lâkin eğer o mes'ele, hak ehli olan Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaatın mezhebiyle, bid'at ehli olan meslek arasında nizanlı bir mes'ele ise; evvela ehl-i hakkın hak olan görüşlerini ilmî ve mantııkî deliller ile isbat içerisinde, münâkaşa ve münazaaya girmeden, ihtilâflı cihetinin de teferruatına inmeden ve o bid'at ehli ve meseleğine de fazla vurmadan irşad etmeye çalışır.
Amma eğer imana ve İslâm'ın akidelerine taallûk eden bir mes'ele ise, hele ehl-i küfür ve dalâlet o mes'eleye küfür ve ilhad hesabına ilişmiş iseler, işte o zaman iş değişir. Nur'un üslûbu da başkalaşır. O mes'elenin isbatı yolunda öyle çevik, öyle mâhir, öyle keskin delil ve bürhanlar getirir ki; kat'iyyen ehl-i ilhad ve dalâlete nefes aldırmaz. En mâhir bir erkân-ı harb gibi, meydanı baştan başa zabteder. Mes'ele dahi güneş gibi isbatlanır, ortaya konulur.
İşte Nur'un bu gibi, harikulâde orijinal olan üslûb ve tarz-ı beyanı hiçbir müellife ve esere nasib olmuş değildir diyebiliriz. Bu davanın delilleri ise, Risale-i Nur'un hey'et-i umumiyesidir. Kim isterse, anlamak
ve kavrayabilmek ve de mukaddesini yapabilmek kayd u şartıyla gelsin, Nur Risalelerini bir kere dikkatle okusun yeter.
İşte, çok hülâsalı olarak kaydetmeye çalıştığımız bu noktalardan sonra, Hazret-i Üstad'ın Hadîs Usûlü ilmine bakış açısının bazı örneklerini vermek üzere Nur Risalelerine müracaat edeceğiz.
Gelecek örnek ve misaller ile, hakiki ilim erbabı görecek ve bileyeceklerdir ki; Hazret-i Üstad Bediüzzaman, hadîslere sadece senedi itibariyle, üstünde yapılmış olan tenkid ve ta'dil gibi metodların düsturları içinde değildir. Belki O, daha çok, hadîsin ifade ettiği geniş ve deirn manaların parmak işaretleriyle ilmî mes'eleler zâviyesinden.. ve ümmetin telâkki-i bil-kabulü cihetinden ve icma-i ümmet ve nihayet ahiret âlimlerinin meslekleri noktasından, muhaddislerce ortaya konmuş hadîs usûlü metodlarını birlikte ele alarak ve mezcederek, izah ve isbatı cihetine gitmiştir.
: RİSALE-İ NUR'DA HADÎS VE İLMİ
Bu mes'elede biz Bediüzzaman'ın eserlerini iki bölüm halinde ele alacağız. Birinci Bölümü: Eski Said tabir ettiği zamanlarında te'lif etmiş olduğu eserlerinde yer alan hadîs ilmi ve usûlleri.. Bu eski eserlerini de ikiye bölmek mümkün olmaktadır. Meselâ 1914'e kadarki Eski Said'in ilmî te'lifatıyla, 1918'den sonraki Eski Said, Yeni Said karışımı olan bazı eserleri gibi...Birinci bölümdeki serelerinde, Hazret-i Üstad bazan muhaddislerin hadîs Usûlu ve metodlarına ilim noktasından aynen uymuş. Lâkin onun sonunda ayrıca şahsî görüşünü de beyan etmiştir. Lâkin eserlerinin İkinci Bölümü olan Yeni Said döneminin Risale-i Nur eserlerinde ise, daha başka ve daha umumî ve ihatalı ve küllî ve Ümmet-i Muhammediye'nin bütün sınıf âlimlerinin yekûn görüşlerini aksettiren bir yaklaşımla hadîsi ve ilmini ele almıştır.
Şimdi Eski Said dönemi olan eserlerinden hadîs ve ihtilâflı bazı mes'eleler hususunda Üstad'ın görüşlerinden bazı nümuneler arzetmeye çalışacağız:
: ÂLEM-İ İSLÂM ÜLEMASININ İHTİLÂFLARI
«S: Âlem-i İslâm ülemasının ortalarındaki müthiş ihtilâfata ne dersin ve re'yin nedir?
C: Evvelâ: Âlem-i İslâma gayr-ı muntazam veya intizamı bozulmuş bir meclis-i meb'usan ve encümeni şûra nazarıyla bakıyorum. Şeriattan işitiyoruz ki: Re'y-i cumhur budur, fetva bunun üzerinedir. İşte şu, bu meclisteki re'y, ekseriyetin naziresidir. Re'y-i cumhurdan mâada olan akval, eğer hakikat ve mağzdan hâlî ve boş olmazsa istidadatın reylerine bırakılır. Ta herbir istidad, terbiyesine münasib gördüğünü intihab etsin.
Ses Yok