Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 220
(1-445)
Halbuki başta mezkûr hadîsin râvisi Hazret-i Abdullah bin Ömer (R.A.) olmak üzere, birçok hadîs şârihleri, Resulullah'ın o hadîsi asır olarak şimdi yaşayanların hepsinin vefat edeceğini haber vermiş demişlerdir. Yani, Allah'ın bir yaşayanların hepsinin vefat edeceğini haber vermiş demişlerdir. Yani, Allah'ın bir umumî kanunu olarak bu günden yüz sene sonra, şimdi yaşayanların hepsi vefat eder ve asır inkıraz bulur demektir. Bunun yanında kaide dışı bazı şâzlar ve istisnalar da olabilir. Dünyanın bazı mıntıkalarında bugün bile yüzelli yaş yaşayanlar görülmemektedir.
Nitekim Peygamber'in (A.S.M.) Sahabelerinden bile bazı zâtlar, hadîste gösterilen tarihten yüz seneyi geçenler olmuştur. O halde, Hızır (A.S.) faraza hayatı normal bir insan gibi ve Peygamber'in Sahabelerinden olmuş olsaydı bile, o umumi kaidenin dışında kalmış olması mümkündür.
Buharî Hazretleri Resulullah'ın (A.S.M.) hadîslerine karşı kemâl-i samimiyetinden gelen bir haletle, Peygamber'in o sözünden te'vilsiz olarak o kanaatı taşıdığı kesindir. Amma diğerleri ise, sırf zâhirperest meleklerinin taassubu namına hurûc ettikleri de muhakkaktır.
Âyetin zâhirini delil getirip de, Hızır (A.S.)'ın Peygamberimiz'den (A.S.M.) evvel vefatını iddia edenlerin fikirlerine gelince:
Evvelâ: Âyet Peygamber'e hitaben der ki: "Senden evvel yaşayan hiçbir beşere dünyada hulûd ve beka vermedik. Öyle ise, sen de ve sizler de onlar gibi dünyada baki kalmayacaksınız." Halbuki, Hazret-i Musa'dan (A.S.) çok evvelden beri hayatta kalmış ve Hazret-i Musa ile beraber seyahatı ve macerası, yine Buharî ve Müslim'in sahih hadîsleriyle sâbit olmuş olan Hazret-i Hızır'ın (A.S.) vefatını mezkûr âyetin
umumî ve kaidevî hükmünden istihrac edip tahayyül etmenin, ilmî hiçbir münasebet ve mülâyemeti görülmemektedir. Aksi halde aynı âyetin şâz kabul etmez olarak umumî kaide ve hükmüyle, Hazret-i İsa ve İdris Aleyhisselâmların vefatlarını da düşünmek icab edecektir ki; Kur'anın nassına zıd bir fikre saplanmak olur.
Şimdi Hızır (A.S.)'ın Peygamberimiz (A.S.M.) hayatta iken onunla görüştüğüne ve bazı Sahabelerin onu gördüğüne ve konuştuğuna dair vürûd eden hadîslere gelelim. Evvelâ hemen kaydedelim ki; İbn-i Hacer-i Askalanî, Hâfız Zeyneddin El-Irakî gibi büyük muhaddis imamların araştırmaları neti cesinde, bu hususla vârid olmuş hadîslerin tamamına yakın kısmı seneden zaif olduğu kanaatına varılmıştır. İbn-i Hacer-i Askalanî "El-İsabe Fi-Temyiz-is Sahabe" eseri 1/429-452 sahifeleri arasında, belki elliye yakın hadîs ve rivayet nakletmiştir. İbn-i Hacer bu araştırmasının başında da der ki: Getirdiğim hadîs ve rivayetlerin bazısı sahih, bazısı da gayr-ı sahihdir (yani zaiftir). Ancak Peygamberimizin zamanında Hızır (A.S.)'ın onunla görüştüğü ve konuştuğu ve saire hakkında otuz kadar hadîs için senedleri itibariyle zaif olduğuna ayrıca hükmetmiştir.
Fakat bu arada, yine muhaddislerin mutlak ekseriyetinin kaide olarak kabul ettikleri şu: "Fezail-i A'mâl, Tarih, Tefsir ve saire gibi hususlarda zaif hadîslerle amel etmenin caiz olduğu.. ve "zaif zaife eklense, kuvvetlenir" hükmü de hadîs kitaplarında yazılıdır. Bu mevzu kitabımızın "Hadîsler Bölümünün Mukaddemesi"ndeki hadîs ilminde temas edilmiştir, bakılabilir.
İşte, muhaddislerce vaz' edilmiş mezkûr görüş ve kaideye göre, Hızır (A.S.) ile alâkadar hadîslerin tamamını seneden zaif, hattâ çok zaif kabul etsek de, bütün o hadîslerin bir aynı noktaya parmak basmaları ve onda içtima etmeleri, elbette kat'î kanaat verir ki; hayatları hususî sır ve irade-i İlahiye'nin hâs bir tecellisi olan Hazret-i İsa (A.S.), İdris (A.S.) gibi Hızır (A.S.)'ın da hayatta olduğu ortaya çıkmış olur.. ve herhalde Resul-i Ekrem (A.S.M.) ile görüşmüştür denilebilir.
Bunu böyle kabul etmeyenler de olabilir. Hem buna inanmamanın belki bir günahı da yoktur. Çünki akideye dâhil bir mes'ele değildir. Lâkin kabul etmek, hiç olmazsa yerinde bırakıp ilişmemek, bir samimiyetin ifadesidir. Kaldı ki, içlerinde büyük muhaddis imamların da bulunduğu - İbn-üs Salal, Irakî, Suyutî gibi- cumhur-u ülemanın mutlak ekseriyeti, Hazret-i Hızır'ın hayatta olduğuna hükmetmişlerdir. Bunların yanında ehl-i keşif ve feraset olan evliyaların -bilâ istisna- hepsi Hazret-i Hızır'ın hayatını kabul ediyor ve bazıları onunla çok kereler görüşüp buluştuklarını, ders aldıklarını söylüyorlar.
Öyle ise, hadîs-i şerifleri sırrıyla; İslâm ülemasının en nuranî, en ferasetli, en ihlaslı sınıfı olan Evliya'nın büyüklerinin hemen hepsi, müşahedeye dayanarak Hazret-i Hızır'la (A.S.) görüştüklerini, konuştuklarını ve ders aldıkarını söyleseler; öbür tarafta bir kısım âlimlerin bazı âyet ve hadîslerin zâhirdeki umumî ve mutlak ifadelerine dayanarak, zann ve tahminden öteye geçmeyen tefsir ve hükümleri, elbette icma-ı ümmet ve re'y-i cumhur karşısında hatalı düşer, isabetli olmaz.
Hadîslerle Hızır (A.S.)
İlk önce, Sûre-i Kehf'de Hazret-i Musa'nın (A.S.) karşılaşıp konuştuğu ve ledünn ilmini ondan öğrenmek istediği ve beraber seyahat ettiği zâtın, Hazret-i Hızır (A.S.) olduğunu gösteren sahih bir-iki hadîs nakledelim:
1- Buharî 1/29-30 ve 42, 2/188,190'da şu hadîs:
ilh ... uzun hadîs.
Meâlin hülâsası: Said bin Cübeyr demiş: Ben, İbn-i Abbas'a dedim: "Nevf El-Bekkalî zu'mediyor ki, Hızır (A.S.) ile arkadaşlık yapan Musa, Benî-İsrail Peygamberi olan Musa değil, başka bir Musa'dır." İbni Abbas demiş: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor..." diyerek. Ubeyd bin Kâ'b kanalıyla, Resulullah'tan
gelen bir hadîsi naklediyor. Bu hadîste, Musa (A.S.)'ın Hazret-i Hızır'la (A.S.) nasıl buluştuğunu uzunca anlatmaktadır.
Ses Yok