Kudsi Kaynaklar | Kudsi Kaynaklar | 301
(1-445)
507/300- «Askelân-ul Hımyerî nam ârif-i billâh, bi'setten evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, "İçinizde
dava-yı nübüvvet eden var mı?" "Yok" derlerdi. Sonra bi'set vaktinde yine sormuş; "Evet" demişler, "Biri
dava-yı nübüvvet ediyor." Demiş: "İşte âlem onu bekliyor."»
Risalede yeri: Mektubat sh: 173
Me'hazler: Eş-Şia 1/363; Şerh-üş Şifa - Aliyy-ül Karî 1/742; Hüccetullah Ale-l Âlemîn - Nebhanî sh:140
Zabıt şekli: Sahih rivayetlerden birisi, bizzat Abdurrahman bin Avf'tandır ki; demiş: Ben bi'setten
evvel Yemen'e ticarete gittim. Askelan-ül Hımyerî'ye misafir oldum. Kendisi çok yaşlı bir zât idi. Daha
önceleri de Yemen'e gittiğimde hep ona misafir olurdum. O da her def'asında sorardı: "Sizin dininize
muhalefet edip başka bir din izhar eden var mıdır?" Ben, "Yok!" derdim. Sonra bi'set-i Nebî'de yine
gitmiştim. Ona misafir oldum. Çok yaşlanmış, kulakları zor işitiyordu. Evlâd ve torunları toplandılar.
Benim kim olduğumu kendisine söylediler. Hemen doğrulmak istedi, evlâdları yardım ettiler, oturdu.
Bana: "Kendini tanıt, ey Kureyşî kardeş!" dedi. Ben kendimi tanıttım. Yine sordu. Ben "Evet, birisi var,
yeni bir din izhar ediyor." dedim. O dedi: "Sana ticaretten daha hayırlı bir müjde vereyim mi?" Dedim:
"Evet, buyurun!" Dedi: "Senin kavminden Cenab-ı Hak bir Peygamber gönderdi. Acele et, dön! Ve benim
şu beytlerimi ona götür!" Beytleri:
Abdurrahman bin Avf der ki: "Bu beytleri aldım ve hemen Mekke'ye döndüm. Mekke'de en evvel Ebu
Bekir'le karşılaştım, haberi Ebu Bekir'e anlattım. Ebu Bekir (R.A.) bana: "Hemen Peygamber'e git!" dedi.
Ben Hatice'nin evine vardım. Resul-i Ekrem (A.S.M.) beni görünce, tebessüm eyledi ve buyurdu ki: "Ben
şimdi karşımda temiz ve güzel bir yüz, bir sîma görüyorum, arkasında bir hayrın, bir beşaretin
bulunduğunu umuyorum. Söyle nedir?" Dedim: "Size bir emanet var." "Bir mektub mu?" "Evet!" dedim ve
müslüman oldum ve hikâyeyi kendisine anlattım. Bunun üzerine dedi ki: "Evet, Hımyerli kardeş
mü'mindir, beni tasdik ediyor."
508/301- «Nasara ülema-yı benâmından İbn-ül Ulâ, bi'setten ve Peygamberi görmeden evvel haber
vermiş. Sonra gelmiş. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş, demiş:
Risalede yeri: Mektubat sh: 174
Me'hazler: Şerh-üş Şifa - Aliyy-ül Karî 1/744; Hüccetullah Ale-l Âlemîn - Nebhanî sh: 121 ve 208
Zabıt şekli: Bu zâtın İslâmiyeti ile alâkadar bazı me'hazler, 464 no.lu bölümde verilmiş. Orada sözlerin
meâli de kaydedilmiştir. Ayrıca Cârud İbn-ül Ulâ'dan mühim bir şiir de kaydedilmiştir. Asıl ismi, Cârud
bin El-Ulâ'dır. Rivayet, aşağı yukarı Üstad'ın kaydettiği tarzdadır.
509/302- «Bahsi geçen Habeş padişahı Necaşî demiş:
Risalede yeri: Mektubat sh: 174
Me'hazler: Cem'-ül Fevaid 2/66; Delâil-ün Nübüvve - Beyhakî 2/285; Eş-Şifa -Kadı İyaz 1/364;
Hüccetullah Ale-l Âlemîn - Nebhanî sh: 115
Zabıt şekli:
Meâli: "Ben eğer şu saltanatta olmasaydım, O'na tabi' olup, hizmetkârı olurum. Hem de öyle bir
hizmetkâr ki, O'nun ayakkabılarını taşır ve ellerine su dökerdim."
KÂHİNLERLE ALÂKADAR MU'CİZELER
510/303- «Şıkk isminde meşhur bir kâhindir ki; bir gözü, bir eli, bir ayağı varmış. Âdeta yarım insan...
İşte o kâhin, manevî tevatür derecesinde kat'î bir sûrette tarihlere geçmiş ki; Risalet-i Ahmediye
Aleyhissalâtü Vesselâm'ı haber verip, mükerreren söylemiştir.»
Risalede yeri: Mektubat sh. 174
Me'hazler: Eş-Şifa 1/365; Şerh-üş Şifa -Aliyy-ül Karî 1/747; Delâil-ün Nübüvve - Ebu Nuaym 1/123 ve
125; Hüccetullah Ale-l Âlemîn - Nebhanî 168-172 ve diğer bazı me'hazler için 138 no.lu kısma da
bakılabilir.
Zabıt şekli: Yemen Meliki Rubey'a bin Nasr'ın gördüğü rü'yadan dehşet alması üzerine, rü'yasını Şıkk
ve Satîh'a ayrı ayrı olarak tâbir ettirmek üzere onlara haber göndermiş. Evvelâ Satîh gelmiş. Satîh'ın asıl
ismi, Rubey' bin Rubey'a bin Me'sud bin Mazen bin Ziib bin Ady bin Mazen bin Gassan'dır. Satîh'a
rü'yasını anlatmış. O da tâbir etmiş. Ve hülâsa olarak: Âhirzaman Peygamberinin yakında zuhur edeceğini
ona söylemiş. Sonra Şıkk'ı getirmişler. O da aşağı yukarı rü'ya için aynı tâbiri söylemiş... ilh. Uzun sözler
ve hikâyeler...
511/304- «Meşhur Şam kâhini Satîh'dir ki; kemiksiz, âdeta azâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir
acûbe-i hilkat ve çok da yaşamış bir kâhindir. Gaibden verdiği doğru haberler, o zaman insanlarda şöhret
bulmuş. Hattâ Kisra (yani Fars padişahı) gördüğü acib rü'yası ve velâdet-i Ahmediye (A.S.M.) zamanında
sarayın ondört şerefesinin düşmesinin sırrını Satîh'den sormak için, Muyzan denilen âlim bir elçisini
göndermiş. Satîh demiş: "Ondört zât sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek. İşte o sizin din ve devletinizi kaldıracak!" meâlinde Kisra'ya haber
göndermiş.»
Risalede yeri: Mektubat sh: 174
Me'hazler: El-Bidaye Ven-Nihaye - İbn-i Kesir 2/355-269; Delâil-ün Nübüvve - Beyhakî 2/126-129;
Eş-Şifa - Kadı İyaz 1/365; Şerh-üş Şifa - Aliyy-ül Karî 1/747; Hüccetullah Ale-l Âlemîn sh: 168, 173 ve
175; El-Hasais-ül Kübra Suyutî 1/128-130; Delâil-ün Nübüvve - Ebu Nuaym 1/125
Zabıt şekli: Beyhakî'nin ve Ebu Nuaym'in Delâil-ün Nübüvve eserlerinde: Kisra, kendi sarayının
eyvanın inşikakından dehşet alıp, mânasını sormak isterken; Muzyan da, üstte bahsi geçmiş olan dehşetli rü'yayı gördüğünü Kisra'ya söylemiş... Ve daha sonra bu Muzyan denilen Kisra'nın elçisi Şam'a, Satîh'a gelerek, her iki mes'eleyi tâbir ettirmiş. Hikâyesi hayli uzundur. Hülâsa olarak Hazret-i Üstad onun özünü almıştır.
Ses Yok