Bu ikinci hamda da üçüncü bir hamd, üçüncüye dördüncü hamd lâzım. Demek bir hamd-i vâhidden doğan hamdlerden ibaret gayr-ı mütenahî bir silsile-i hamdiye husule geliyor.
İkinci Nokta: Cihat-ı sitteyi tenvir eden îman ni’metine de Elhamdülillâh demesi lâzımdır. Çünkü, îman cihat-ı sittenin zulümatını izâle etmekle def’-i belâ kabilinden büyük bir ni’met sayıldığı gibi -tabiî- o cihat-ı sitteyi tenvir ettiği cihetle de celb-ül menâfi kabilinden ikinci bir ni’met sayılır. Binâenaleyh insan fıtrî bir medeniyete sâhib olduğundan cihat-ı sittede bulunan mahlûkatla alâkadar olur ve îman ni’meti ile de cihat-ı sitteden istifade edebilmesi imkânı vardır.
Binâenaleyh
âyet-i kerimesinin sırrı ile cihat-ı sitteden herhangi bir cihette olursa insan tenevvür eder. Hatta mü’min olan bir insanın dünyanın kuruluşundan sonuna kadar uzanan ma’nevî bir ömrü vardır. Ve insanın bu ma’nevî ömrü ezelden ebede uzanan bir hayat nurundan medet ve yardım alır. Ve keza cihat-ı sitteyi tenvir eden îman sayesinde insanın şu dar zaman ve mekânı geniş ve rahat bir âleme inkılab eder. Bu büyük âlem, bir insanın hanesi gibi olur ve mazi, müstakbel zamanları, insanın ruhuna, kalbine bir zaman-ı hal hükmünde olur. Aralarında uzaklık kalkıyor.
Üçüncü Nokta: Îmanın istinât ve istimdat noktalarını hâvi olmasından “Elhamdülillâh” demesi iktiza eder.
Evet, nev’-i beşer, aczi ve düşmanların kesreti dolayısı ile dayanacak bir nokta-i istinâda muhtaçtır ki, düşmanlarını def’ için o noktaya iltica etsin. Ve keza kesret-i hâcât ve şiddet-i fakr dolayısiyle de istimdâd edecek bir nokta-i istimdâda muhtaçtır ki, onun yardımı ile ihtiyaçlarını def’etsin.
Ey insan! Senin nokta-i istinâdın ancak ve ancak Allah’a olan îmandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdat ise ancak âhirete olan îmandır. Binâenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder; vicdanı dâima muazzeb olur.