Birinci Cihet: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm, gerçi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a yetişmiyor. Fakat onun âli, enbiyadırlar. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın âli, evliyadırlar. Evliya ise, enbiyaya yetişemezler. Âl hakkında olan bu duanın parlak bir sûrette kabul olduğuna delil şudur ki:
Üç yüz elli milyon içinde, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan yalnız iki zâtın yâni Hasan (R.A.) ve Hüseyin’in (R.A.) neslinden gelen evliya, -ekser-i mutlak- hakîkat mesleklerinin ve tarîkatlarının pîrleri ve mürşidleri onlar olmaları,
hadîsinin mazharları olduklarıdır. Başta Câfer-i Sâdık (R.A.) ve Gavs-ı Âzam (R.A.) ve Şah-ı Nakşibend (R.A.) olarak herbiri, ümmetin bir kısm-ı a’zamını tarîk-ı hakîkata ve hakîkat-ı Îslâmiyete irşad edenler, bu âl hakkındaki duanın makbuliyetinin meyveleridirler.
İkinci Cihet: Bu tarzdaki salavatın namaza tahsisi hikmeti ise; meşahir-i insaniyenin en nurânî, en mükemmeli, en müstakimi olan enbiya ve evliyanın kafile-i kübrâsının gittikleri ve açtıkları yolda, kendisi dahi o yüzer icmâ ve yüzer tevâtür kuvvetinde bulunan ve şaşırmaları mümkün olmayan o cemâat-ı uzmaya, o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat ettiğini tahattur etmektir. Ve o tahattur ile şübehat-ı şeytaniyeden ve evham-ı seyyieden kurtulmaktır. Ve bu kafile, bu kâinat sahibinin dostları ve makbûl masnûları ve onların muarızları, O’nun düşmanları ve merdud mahlûkları olduğuna delil ise: Zaman-ı Âdem’den beri o kafileye dâima muavenet-i gaybiye gelmesi ve muarızlarına her vakit musîbet-i semâviye inmesidir.
Evet Kavm-i Nuh ve Semud ve Âd ve Fir’avun ve Nemrud gibi bütün mûarızlar, gazab-ı İlâhîyi ve azabını ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi; kafile-i kübrânın Nuh Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâm, Mûsa Aleyhisselâm, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm gibi bütün kudsî kahramanları dahi, hârika ve mu’cizâne ve gaybî bir sûrette mu’cizelere ve ihsanat-ı Rabbânîyeye mazhar olmuşlar.