Demek onlar, nasılki lîsan-ı kal ile; Tevrat, İncil, Zebur ve suhuflarında bu zâtın (A.S.M.) geleceğini haber verip insanlara beşaret vermişler ki, kütüb-ü mukaddesenin o beşaretli işârâtından yirmiden fazla ve pek zâhir bir kısmı, On Dokuzuncu Mektub’da güzelce beyân ve isbat edilmiş. Öyle de, lîsan-ı halleriyle, yâni nübüvvetleriyle ve mu’cizeleriyle, kendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri ve en mükemmel olan bu Zât’ı tasdik edip, davasını imza ediyorlar ve lîsan-ı kal ve icmâ ile vahdaniyete delâlet ettikleri gibi, lîsan-ı hal ile ve ittifakla bu zâtın sâdıkıyetine şehâdet ediyorlar diye anladı.
Beşincisi: Bu zâtın düstûrlariyle ve terbiyesi ve tebaiyetiyle ve arkasından gitmeleriyle; hakka, hakîkata, kemâlâta, keramâtâ, keşfiyata, müşâhedâta yetişen binlerce evliya vahdaniyete delâlet ettikleri gibi; üstadları olan bu zâtın sâdıkıyetine ve risâletine, icmâ ve ittifakla şehâdet ediyorlar. Ve âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u velâyetle müşâhede etmeleri ve umumunu, nur-u îmanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn veya hakkalyakîn sûretinde itikad ve tasdik etmeleri; üstadları olan bu Zât’ın, derece-i hakkaniyet ve sâdıkıyetini Güneş gibi gösterdiğini gördü.
Altıncısı: Bu zât’ın ümmiliğiyle beraber; getirdiği hakâik-i kudsiye ve ihtira ettiği ulûm-u âliye ve keşfettiği mârifet-i İlâhîyenin dersiyle ve ta’limiyle, mertebe-i ilmiyede en yüksek makama yetişen milyonlar asfiya-i müdakkikîn ve sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî hükema-i mü’minîn, bu zât’ın üss-ül esas dâvası olan vahdaniyeti kuvvetli bürhanlariyle bil’ittifak isbat ve tasdik ettikleri gibi; bu Muallim-i ekberin ve bu Üstad-ı A’zâmın hakkaniyetine ve sözlerinin hakîkat olduğuna ittifakla şehâdetleri, gündüz gibi bir hüccet-i risâleti ve sâdıkıyetidir. Meselâ: Risâle-i Nur, yüz parçasiyle, bu zâtın sadakatının bir tek bürhanıdır.
Yedincisi: Âl ve ashab nâmında ve nev’-i beşerin enbiyadan sonra feraset ve dirayet ve kemâlâtla en meşhuru ve en muhterem ve en namdarı ve en dindar ve en keskin nazarlı taife-i azîmesi,