Şualar | Yedinci Şuâ | 187
(103-191)

imdad-ı gaybî ve ihsân-ı Rahmanî olarak nebâtâtın ellerine verilen ve ağaçların başlarına konulan ve vâlidelerin sinelerine takılan ve sırf hazine-i gaybiye-i rahmetten gâyet leziz ve gâyet çok ve gâyet mütenevvi taamları ve ni’metleri gönderen Rezzak-ı Rahîm’in bu cilve-i şefkatinde ne kadar şirin bir güzellik, ne kadar tatlı bir cemâl bulunduğunu görecek ve ondan bilecek ki; birtek elmayı yapıp bir adama hakîki bir rızk olarak mün’îmâne veren, yalnız öyle bir Zât yapar verir ki; mevsimleri, gece ve gündüzleri çevirir ve küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirerek mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç misafirlerine getirir. Çünkü, o elmanın yüzünde bulunan sikke-i fıtrat ve hâtem-i hikmet ve turra-i samediyet ve mühr-ü rahmet, bütün elmalarda ve sâir meyvelerde ve bütün nebâtât ve hayvanâtta bulunduğundan o tek elmanın hakîki mâliki ve sânii, elbette ve herhâlde o elmanın emsali ve hemcinsi ve kardeşleri olan bütün sekene-i arzın ve onun bahçesi olan koca zeminin ve onun fabrikası olan ağacının ve onun tezgâhı olan mevsiminin ve onun terbiyegâhı olan bahar ve yazın Mâlik-i Zülcelâl’i ve Hâlık-ı Zülcemâl’i olacak; başka olamaz.

Demek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun ağacı olan arzın ve onun bahçesi olan kâinat kitabının kâtibini ve sâni’ini bildirir ve vahdetini gösterir ve meyveler adedince vahdaniyet fermanının mühürlendiğine işâret eder. Risâlet-ün Nur İsm-i Rahîm ve İsm-i Hakîm’in mazharı olduğundan, bu rahîmiyet hakîkatının çok lem’alarını ve çok sırlarını “Risâlet-ün Nur” çok eczalarında beyân ve isbat ettiğinden, ona havale ile bu pek büyük hazineden hâlimin müsaadesizliği cihetiyle bu kısa işâretle iktifa edildi.

İşte bizim seyyah diyor ki: Elhamdülillâh her yerde aradığım ve her şeyden sorduğum Hâlıkımın ve Mâlikimin vücub-u vücûduna ve vahdetine şehâdet eden (otuz üç) hakîkatı gördüm ve dinledim. Herbir hakîkat, Güneş gibi parlak, karanlık bırakmaz. Dağ gibi kuvvetli ve sarsılmaz. Ve herbiri tahakkukuyla vücûduna gâyet kat’i şehâdet eder ve ihâtasiyle vahdetine gâyet zâhir delâlet eder.

Dinle
-