ve bilhassa en lâtifi kan ve fışkı ortasından gelen ve bir dirhem kemik gibi bir tek çekirdekten yapılan binlerle okka taamların, vakti-vaktine mukannen bir sûrette hiç birini unutmayarak ve şaşırmayarak gözümüz önünde -bir dest-i gaybî tarafından- verilmesi hakîkatıdır.
Evet
âyeti, iâşeyi ve infakı Cenâb-ı Hakk’a tahsis edip hasrettiği gibi,
âyeti dahi, bütün insanların ve hayvanların rızıklarını taahhüd ve tekeffül-ü Rabbânî altına aldığı; hem,
âyeti de, rızkı tedârik edemeyen, âciz ve iktidarsız olan zaif biçârelerin rızıklarını umulmadık yerden, belki gaybtan, belki hiçten, meselâ denizin dibindeki böceklere hiçten ve bütün yavrulara umulmadık yerlerden ve bütün hayvanlara her baharda âdeta sırf gayıbtan infaklarını bilfiil tekeffül ederek bilmüşâhede vermekle, esbab-perest insanlara dahi, esbab perdesi altında yine o veriyor diye isbat ve ilân ettiği gibi; pek çok âyât-ı Kur’ân’iye ve hadsiz şevâhid-i kevniye, bil’ittifak herbir zîhayatın bir tek Rezzak-ı Zülcelâl’in rahîmiyeti ile beslendiklerini gösteriyorlar.
Evet, bir nev’i rızk isteyen ağaçlar iktidarsız ve ihtiyarsız olduklarından, onlar yerlerinde mütevekkilâne dururken rızıkları onlara koşup gelmesi ve âciz yavruların nafakaları hayret-nümun tulumbacıklardan ağızlarına akması ve o yavrulara bir parça iktidar ve azıcık bir ihtiyar gelmesiyle süt kesilmesi, hususan insan yavrularına analarının şefkatleri yardımcı verilmesi,