Ve haşir ve neşre nümûne olan baharda Haşr-i A’zamın üç yüz bin misâlini −birkaç hafta zarfında− kemâl-i intizamla inşa edip, hatta birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yâni kendini ve yapraklarını ve çiçeklerini ve meyvelerini, gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten sonra, o dört yüz bin enva’a bâliğ olan ordu-yu Sübhanînin her nev’e, her taifeye mahsus ve münasib ayrı ayrı rızıklarını ve çeşit çeşit müdâfaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve ayrı ayrı ta’limlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihâzât ve levâzımatlarını, kemâl-i intizamla, sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden vakti vaktine vermekle kemâl-i rubûbiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde vahdâniyetini ve ehadiyetini ve ferdiyetini ve nihâyetsiz iktidarını ve hadsiz rahmetini isbat ederek, bu tevhid fermanını zemin yüzünde, her bahar sahifesinde, kalem-i kader ile yazar. Bizim seyyah, yalnız bir baharda bu fermanın birtek sahifesini okuduktan sonra, nefsine dedi ki: Böyle her baharda haşr-i ekberden daha garîb binlerle haşirleri inşa eden; mükâfat ve mücazat için kudretine nisbeten bir bahardan daha kolay olan haşri yapacâğını ve kıyâmeti getireceğini, umum enbiyâsına binlerle def’a vaad ve ahdeden ve Kur’ânda haşrin vukuuna binlerle işâretle beraber, bin aded âyetlerinde sarahaten hükmedip tehdid ve taahhüd eden bir Kadîr-i Cebbar’ın, bir Kahhar-ı Zülcelâl’in o kadar va’dlerini tekzib ve kudretini inkâr hükmünde olan “inkâr-ı haşr hatasını irtikâb edenlere Cehennem azabı ayn-ı adâlettir.” diye hükmetti, nefsi dahi “âmennâ” dedi.
Dünya yolcusunun üçüncü menzilde müşâhede ettiği
DÖRDÜNCÜ HAKÎKAT olan Otuz Üçüncü Mertebe: “Rahîmiyet ve Rezzakıyet hakîkatı”dır. Yâni, umum zemin yüzünde ve içinde ve havasında ve denizinde bütün zîhayatın ve bilhassa zîruhun ve bilhassa âciz ve zaîflerin ve bilhassa yavruların; hem maddî ve midevî, hem ma’nevî bütün rızıklarını, şefkatkârâne, kuru ve basit bir topraktan ve câmid ve kemik gibi kuru odun parçalarından yapılan