kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur’ân, elbette her makamda, hatta ba’zan bir sahifede çok maksatları takiben marifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve îman hakîkatlarından ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ, zâhirce zaîf bir münâsebetle, başka bir ders açar. Ve o zaîf münâsebete çok kuvvetli münâsebetler iltihak ederler. O makama gâyet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir.
İkinci Bir Sual: “Kur’ânda sarihan ve zımnen ve işâreten, âhiret ve tevhidi ve beşerin mükâfat ve mücazatını binler def’a isbat edip nazara vermenin ve her sûrede, her sahifede, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?”
Elcevap: Dâire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine âid inkılâplarda ve emanet-i kübrâyı ve hilâfet-i arziyeyi omuzuna alan nev’-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye medâr olan vazifesine dâir en ehemmiyetli, en büyük, en dehşetli mes’elelerinden en azametlilerini ders vermek ve hadsiz şübheleri izâle etmek ve gâyet şiddetli inkârları ve inadları kırmak cihetinde elbette o dehşetli inkılâbları tasdik ettirmek ve o inkılâbların azametinde büyük ve beşere en elzem ve en zarurî mes’eleleri teslim ettirmek için Kur’ân, binler def’a değil, belki milyonlar def’a onlara baktırsa yine israf değil ki, milyonlar kerre tekrar ile o bahisler Kur’ânda okunur, usanç vermez, ihtiyaç kesilmez. Meselâ:
âyetinin gösterdiği müjde-i saadet-i ebediye hakîkatı: “Biçâre beşere her dakika kendini gösteren hakîkat-ı mevtin; hem insanı, hem dünyasını, hem bütün ahbabını i’dam-ı ebedîsinden kurtarıp ebedî bir saltanatı kazandırır” dediğinden milyarlar def’a tekrar edilse ve kâinat kadar ehemmiyet verilse yine israf olmaz, kıymetten düşmez. İşte bu çeşit hadsiz kıymetdar mes’eleleri ders veren ve kâinatı bir hâne gibi değiştiren ve şeklini bozan dehşetli inkılâbları tesis etmekte iknaa ve inandırmaya ve isbata çalışan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân