O kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatları karanlıklandırmamak ve âyine-i hayatında in’ikas eden sûretlerini çirkinleştirmemek ve lehinde şâhid olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinâyetlerin cezalarını ve Pâdişâh-ı Ezelî’nin şiddetli ve inadları kıran tehdidlerini Kur’ânı okumakla takdir etmek ve nefsinin tuğyanından kurtulmaya çalışmak hikmetiyle, Kur’ân gâyet ma’nidar tekrar eder ve bu derece kuvvet ve şiddet ve tekrar ile tehdidat-ı Kur’âniyeyi hakîkatsız tevehhüm etmekten, şeytan bile kaçar. Onları dinlemeyen münkirlere Cehennem azabı ayn-ı adâlettir, diye gösterir.
Hem meselâ: Asâ-yı Mûsa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Mûsa’nın (A.S.) ve sâir Enbiyanın (A.S.) kıssalarını çok tekrarında, risâlet-i Ahmediyenin (A.S.M.) hakkaniyetine bütün Enbiyanın nübüvvetlerini bir hüccet gösterip onların umumunu inkâr edemeyen, bu zâtın risâletini hakîkat noktasında inkâr edemez hikmetiyle ve herkes her vakit bütün Kur’ânı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından herbir uzun ve mutavassıt sûreyi birer küçük Kur’ân hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı îmaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâğattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M.) bütün benî-Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatın en azametli mes’elesi olduğunu ders vermektir. Evet Kur’ânda Zât-ı Ahmediye’ye en büyük makam vermek ve dört erkân-ı îmaniyeyi içine almakla
rüknüne denk tutulan
risâlet-i Muhammediye (A.S.M.) kâinatın en büyük hakîkatı ve Zât-ı Ahmediye (A.S.M.), bütün mahlûkatın en eşrefi ve hakîkat-ı Muhammediye (A.S.M.) ta’bir edilen küllî şahsiyet-i ma’nevîyesi ve makam-ı kudsîsi, iki cihanın en parlak bir Güneşi olduğuna ve bu hârika makama liyâkatına dâir pekçok hüccetleri ve emâreleri, kat’i bir sûrette Risâle-i Nur’da isbat edilmiş. Binden birisi şudur ki:
düstûriyle, bütün ümmetinin, bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenâtına girmesi ve bütün kâinatın hakîkatlarını, getirdiği nur ile nurlandırması,