Fakat birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç-dört adama dedim: Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz haksıza yardım ediniz. Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular: “Neden bu haksız tedbiri yaptın?” Dedim: Haklı adam, insaflı olur; bir dirhem hakkını, istirahat-ı umûmînin yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle enâniyetli olur, feda etmez, gürültü çoğalır.
Kardeşlerim!
Siz, küçük mektublar risâlesinde medâr-ı teselli ve sabır ve tahammül için yazılan parçaları dikkatle ve tekrarla okuyunuz. Ben, en zaîfiniz ve bu sıkıntılı musîbetten en ziyâde hissedarım. Çok şükür tahammül ediyorum ve bütün suçu bana yükleyenlerden hiç gücenmedim ve vâhdet-i mes’ele itibariyle yalnız kendini müdâfaa ederek zımnen cemiyet ve suçu bize tahmil edenlerden dahi sıkılmadım. Mâdem kardeşiz, beni bu sabırda taklid etmenizi sizden rica ederim.
Aziz, sıddık kardeşlerim ve bu misafirhâne-i dünyada arkadaşlarım!
Ben, bu gece Eski Said’in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli beraber mahkemeye süngülü neferat ile sevkimizi düşündüm, şiddetli bir hiddet geldi; birden kalbe ihtar edildi ki; hiddet değil, belki kemâl-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünkü zîşuur ve hadd ü hesaba gelmiyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakîkatın ve ashab-ı vicdanın ve îman-ı tahkikî sâhiblerinin nazarlarında, hak ve hakîkat ve Kur’ân ve îman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi sûretinde görünüyorlar. Bunların teveccühü ise rahmet-i İlâhîyeyi ve kabul-ü Rabbânîyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı mahdud bir kısım serseri ve haylaz ve sefihlerin tahkirkârâne nazarlarının, hiçbir ehemmiyeti olamaz.