Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
[Birbirinizi enâniyetle veya sadâkatsız-lıkla ittiham etmemek için, bir hakîkatı beyân etmek ihtâr edildi.]
Ben bir zaman, enâniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir sûrette nefs-i emmâreden şikayet ettiğini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat’i bildim ki, âhir ömre kadar mücâhede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihâzâtı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyâlar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikayet ederler. Hem ma’nevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hatta en büyük makamda bulunanlardan ba’zı zâtlara verilen büyük bir ihsân-ı İlâhîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyâde biçâre ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki; avamın nazarında medâr-ı kemâlât zannedilen keşif ve keramet ve ezvak ve envâr, o ma’nevî kıymet ve makamlara medâr ve mehenk olamaz. Sahâbelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymeti olduğu halde; keşif ve ma’nevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakîkatı isbat ediyor.
İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmâreniz, kıyas-ı binnefs cihetinde, sû’-i zan noktasında sizleri aldatmasın; Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şübhelendirmesin.
Risâle-i Nur’un “Gençlik Rehberi’”nde ve “Meyve Risâlesi”ndeki beş mes’elesinin haylaz gençlerde dokuz tokadı Risâle-i Nur’un bir lâtif kerameti olduğunu o gençler dahi tasdik ediyorlar.
Birincisi: Bana hizmet eden Feyzi. Ona bidâyette dedim: Sen “Meyve”nin bir dersinde bulundun, haylazlık yapma. O yaptı, birden tokat yedi, bir hafta eli bağlı kaldı.
Evet, doğrudur.
Feyzi