Ve hapiste yalnız birkaç arkadaşımla kalsam Ankara makamatına karşı âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir alenî muhakeme isteyeceğim ve dâva edeceğim ve “Meyve Risâlesi”ni ve müdâfaât parçalarını yeni harfle müteaddid nüshalar çıkarıp mühim makamata göndereceğiz inşâallah.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu nevi Hadîsler, müteşâbih kısmındandırlar. Hem cüz’î ve husûsi değiller, umûmî yerlerde bakmıyorlar. Bir kısım ise, ümmetinin başına gelen dinî fitnelerden yalnız birtek zamanı ve Hicaz ve Irak’ı misal olarak gösterir. Zâten Abbâsîlerin zamanında, o tarihte Mu’tezile, Râfızî, Cebrî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyeti zedeleyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve itikad noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması hengâmında, “Buharî”, “Müslim”, “Îmâm-ı Â’zam”, “Îmâm-ı Şafiî”, “Îmâm-ı Mâlik”, “Îmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel” ve “Îmâm-ı Gazâlî” ve “Gavs-ı A’zam” ve “Cüneyd-i Bağdadî” gibi pekçok eazım-ı İslâmiye imdâda yetişip o fitne-i diniyeyi mağlub ettiler. O tarihten üç yüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalâlet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgû-Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs, hem “Hazret-i Ali Radıyallahu Anh”sarih bir sûrette aynı tarihiyle işâret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işârât-ı Kur’âniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyâsen, ümmetin geçireceği safahatı küllî bir sûrette bir hadîs beyân ettiği vakit, ba’zan o küllînin birtek hâdisesini, misal olarak târihi gösterir. Böyle müteşâbih ve ma’nası tamam anlaşılmayan hadîslerin Risâle-i Nur eczaları kat’i bir sûrette tevillerini beyân etmiş. “Yirmi Dördüncü Söz”de ve “Beşinci Şuâ”da, bu hakîkatı düstûrlarla beyân etmiş.