Sonra gayretullaha dokunur, bu vatana yazık olur. Sizlere hatırlatıyorum. Bizim en metin melce’ ve siperimiz:
Birincisi: Ekser enbiyanın şarkta ve Asya’da zuhurları ve ağleb-i hükemânın garbta ve Avrupa’da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işâretidir ki; Asya’da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binâen, Asya’da hüküm süren dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.
İkincisi: Kur’ân-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eğer el’iyazübillah, Kur’ân küre-i arzın başından çıksa, arz divâne olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyâmet kopmasına sebeb olması akıldan uzak değildir. Evet Kur’ân arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır. Cazibe-i umûmîyeden ziyâde, zemini muhafaza ediyor. İşte bu Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın hakîki ve kuvvetli bir tefsiri olan Risâle-i Nur; bu asırda bu vatanda bu millete, yirmi seneden beri te’sirini göstermiş büyük bir ni’met-i İlâhîyye ve sönmez bir mu’cize-i Kur’âniyedir. Hükümet ona ilişmek ve talebelerini ondan ürkütüp vazgeçirmek değil, belki himâye etmek ve okunmasına teşvik etmek gerektir.
Üçüncüsü: Ehl-i îmandan bütün gelenler, maziye gidenlere mağfiret duâlarıyla ve hasenatlarını onların ruhlarına bağışlamalariyle yardımlarına binâen Denizli Mahkemesinde demiştim: