Aziz, Sıddık, Metin Kardeşlerim!
On aydan beri, münafıkların bir resmî me’muru elde edip bütün desîseleriyle yaptıkları hücum en küçük bir şâkirdi sarsmadı. O iftiraları hiç hükmündedir. İsbat ettiğimiz onun yüz yalanına karşı, bir gazetenin sâbık valinin tekaüde sevkini bir mektubumuzda bulup hilâf-ı vaki’dir diye birtek yanlış bulmuş. Halbuki o yanlış, o gazeteye aittir. Her ne ise; böylelerden böyle iftiralar, binden bir te’siri bize olmadığı gibi, inşâallah dâire-i Nur’a da zararı olmayacak. Size söylediğim gibi, me’murun iftiranâmesine çok ehemmiyet vermeyiniz, zihninizi bulandırmasın. Eğer müdâfaatımda cevabı bulunmayan kanunî nokta varsa, kısa cevab verirsiniz. Hem deyiniz: “Said der ki: Bizi ve Nurları beraat ettiren üç mahkemeyi kızdırmamak, tenkis etmemek için o garazkârâne iddianâmeye karşı cevab verip ehemmiyet vermeyeceğim. Büyük müdâfaâtım; husûsan on vecihle kanunsuzluğa tam ve mükemmel bir cevabdır.”
Evvelâ: Bir inâyettir ki, o adamın müfteriyâne iddiânâmesini işitemedim. Yoksa şiddetle konuşacaktım. Reise, seni mahkemeye veriyorum, yâni haksızlığınla mahkeme-i kübrâya ve kanunsuzluğunla dünya mahkemesine. Ve avukatım yok dediğimden maksad, onlara, bizim umumumuzun küllî mes’elede vekilimizdir, benim husûsi şahsıma gelen hücuma ancak ben mukabele edebilirim, demektir. Ahmed Hikmet’e bildiriniz.
Sâniyen: Savcının isnâdatına karşı eski müdâfaatımız kâfidir.