Şualar | OnDördüncü Şuâ | 461
(384-508)

Demek şimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i İlâhî onları bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cemiyet isnadiyle zulmederler. Kader ise, “neden tam ihlâsla, tam bir tesânüdle, tam bir hizbullah olmadınız?” diye bizi onların elleriyle tokatladı, adâlet etti.

Said Nursî


* * *


Evvelâ: Sizi teselliye muhtaç bilmiyorum. Birbirinizin kuvve-i ma’nevîyenizi takviye edersiniz, o kâfidir. Karşımdaki levha dahi bana kâfi geliyor. Bu son hücumda, tam haksız ve kanunsuz, yalnız evhamdan ve zâfiyetten gelen bir korkutmak olduğu anlaşıldı. Ve ahâlinin ve zâbıtanın vaziyeti, o ma’nasız hücuma bir itiraz hükmünde idi.

Sâniyen: Benim müdâfaatım yeni isnâdâta dahi kâfi gelir mi? Hem Zübeyr ve avukatlar çalışıyorlar mı? Telâşları yok mu? Hiç merak etmesinler. Bize medâr-ı mes’uliyet ettiği maddelere göre, bütün uhuvvet-i îmaniyeyi taşıyanları, hatta bütün imamların cemaatlerini ve bütün üstad ve muallimlerin talebelerini dahi mes’ul etmek lâzım gelir. Demek muhalifleri çok kuvvet bulmuşlar ki, bütün bu telâşlı ve imkânâtı vukuat yerinde isti’mal ederek acib evhamla bize hücum ettiler.

Sâlisen: Benim kendi kanaatım, tâ bahara kadar hapiste kalmak gerektir. Zâten kışta herşey tevakkuf eder. İnşâallah inâyet-i İlâhîye yine imdâdımıza yetişir.

Said Nursî


* * *
Ses Yok