Yâni, onun mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve ulvî, hâlis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakîkat-ı Kur’âniyeye iktida ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur, ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir.
Hem bir kısım râvilerin kabil-i hata içtihadlariyle olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karışıp hadîs zannedilir, ma’na gizlenir. Vâkıa mutabakatı görünmez, müteşâbih hükmüne geçer.
Hem eski zamanda, bu zaman gibi cemâatin ve cem’iyetin şahs-ı ma’nevîsi inkişaf etmediğinden ve fikr-i infirâdî galib olduğundan, cemâatin sıfat-ı azîmesi ve büyük harekâtı o cemâatın başında bulunan şahıslara verildiği cihetiyle; o şahıslar, hârika ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olmak için yüz derece cisminden ve kuvvetinden büyük bir acûbe cisim ve müdhiş bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar bulunmak lâzım geldiğinden öyle tasvir edilmiş. Vâkıa mutabakatı görünmüyor ve o rivâyet müteşâbih olur.
Hem iki “Deccal”ın sıfatları ve hâlleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivâyetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem “Büyük Mehdi”nin hâlleri sâbık “Mehdi”lere işâret eden rivâyetlere mutâbık çıkmıyor, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer. İmam-ı Ali (R.A.) yalnız “İslâm Deccalı”ndan bahseder.
Mukaddime bitti, mes’elelere başlıyoruz.
[Şimdilik o hâdisat-ı gaybiyenin yüzer misâllerinden -mülhidler tarafından avâmın akidelerini bozmak fikriyle işâa edilen- yirmi üç mes’eleleri, tevfik-i Rabbânî ile gâyet muhtasar bir sûrette beyân edilecek. Ve o mes’eleler mülhidlerin tahmini gibi zarar vermemekle beraber, her biri bir lem’a-i i’caz-ı Nebevî olduğu görünmekle ve hakîki te’villeri isbat ve izhar edilmekle akide-i avâmı kuvvetlendirmeğe mühim bir sebeb olmasını rahmet-i Rabbânî’den rica edip hatîatımı ve galatatımı afv u mağfiret altına almasını Rabb-ı Rahîmimden niyaz ederim.]