Şualar | OnBeşinci Şuâ | 545
(529-621)

Dördüncü Kelime: ’dir. Hüccetine gâyet kısa bir işâret:

Evvelâ: Bu dersin birinci kısmının âhirinde hüccetine ve haşir ve âhirete şehâdet eden bütün deliller, aynen ’in işâret ettiği îmanî ve geniş hakîkata şehâdet ederler.

Sâniyen: “Onuncu Söz”ün âhirinde denildiği gibi; bu kâinat Sâniinin sermedî rubûbiyeti, rahmeti, hikmeti, ezelî-ebedî cemâli, celâli, kemâli ve nihayetsiz sıfatları ve yüzer isimleri âhireti kat’i bir sûrette istediği gibi; Kur’ân, binler âyât ve bürhanları ile ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm yüzer mu’cizat ve hüccetleriyle ve bütün enbiya Aleyhimüsselâm ve semavî kitablar ve suhuflar, hadsiz delilleriyle şehâdet ettikleri dâr-ı âhiretteki hayat-ı bâkiyeye inanmayan bir insan, kendini dünyada dahi küfürden neş’et eden bir ma’nevî Cehenneme atar, dâima azab çeker. “Rehber”de îzah edildiği gibi, bütün geçmiş ve gelecek zamanlar ve mahluklar ve kâinatlar, zeval ve firaklarıyla mütemadiyen onun ruh ve kalbine hadsiz elemleri yağdırıyorlar, Cehennem’e gitmeden evvel Cehennem azabını çektiriyorlar.

Sâlisen: remziyle büyük ve kuvvetli bir hüccet-i haşriyeye işâret eder. Fakat bu makamda birden bir hal, o hücceti başka zamana te’hire sebeb oldu; belki de ona daha ihtiyaç kalmadı. Çünkü; Nur Risâleleri, geceden sonra gündüzün ve kıştan sonra baharın gelmesi kat’iyyetinde yüzer kuvvetli hüccetlerle haşir ve neşrin sabahını, baharını isbat etmişler.

Beşinci Kelime: dir. Bundaki hüccete işâretten evvel hakîkatlı bir seyahat-ı hayaliyeyi “Yirmi Dokuzuncu Mektub”un îzahına binâen kısaca beyân etmek kalbe geldi. Şöyle ki:

Dinle
-