Eğer o kanuna tasannu’ karışmazsa, işâret-i gaybiye olabilir. Eğer sun’î ve kasdî yapılsa, yalnız bir letâfet, bir zerâfet, bir cezalet olur.
Evet edibler husûsi ve şahsî tarihlerde onun taklidini yapmakla kelâmlarını güzelleştirdikleri, hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebcedî ile işâret ise; her cihetle ayn-ı şuur ve nefs-i ilim ve mahz-ı irade ve tesadüfî halleri olmayan ve lüzumsuz maddeleri bulunmayan Kur’ânın bu kadar âyât-ı meşhuresi icma’ ile ve ittifakla Risâle-in Nur’a işâret ve tevâfukları sarahat derecesinde onun makbuliyetine bir şehâdettir. Ve hak olduğuna bir imzadır ve şâkirdlerine bir beşarettir.
Beşinci Nokta: Bu hesab-ı ebcedî, makbul ve umûmî bir düstûr-u ilmî ve bir kanun-u edebî olduğuna deliller pek çoktur. Burada yalnız dört-beş tanesini nümune için beyân edeceğiz:
Birincisi: Bir zaman Benî-İsrail âlimlerinden bir kısmı huzur-u Peygamberî’de surelerin başlarındaki
gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler: “Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır.” Onlara mukabil dedi: “Az değil.” Sâir surelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: “Daha var.” Onlar sustular.
İkincisi: Hazret-i Ali Radiyallahu Anh’ın en meşhur Kaside-i Celcelutiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile te’lif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.
Üçüncüsü: Cafer-i Sadık Radıyallahu Anh ve Muhyiddin-i Arabî (R.A.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zâtlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstûr ve bir anahtar kabul etmişler.