İnsanda bu derece sukut olabilir mi? Ne kadar hakîkatsız bir insan idi, diye o biçâreyi gıybet ettim, günaha girdim. Sonra sâbık işâretlerdeki hakîkat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile LİLLAHİ’L-HAMD, hem Kur’ân-ı Hakîm’in azim tergîbat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu, hem ehl-i îmanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları, îmansızlıktan ve îmanın zaîfliğinden olmadığını, hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini, hem Mu’tezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi: “Günah-ı kebâiri irtikâb eden, kâfir olur veya îman ve küfür ortasında kalır.” diye hükümlerinde hata ettiklerini, hem benim o biçâre arkadaşım da yüz ders-i hakîkatı bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım. Cenâb-ı Hakk’a şükrettim, o vartadan kurtuldum. Çünkü: Sâbıkan dediğimiz gibi şeytan, cüz’î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytan desîselerine hem kâbile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.
İşte bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakk’ın “Gafûr”, “Rahîm” gibi iki ismi, tecelli-i âzamla ehl-i îmana teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîmde Peygamberlere en mühim ihsanı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfar etmeye da’vet ediyor.
kelime-i kudsiyesini her sûre başında tekrar ile ve her mübârek işlerde zikrine emretmesiyle, kâinatı ihâta eden rahmet-i vâsiasını melce ve tahassüngâh gösteriyor ve emriyle kelimesini siper yapıyor.
ALTINCI İŞÂRET: Şeytanın en tehlikeli bir desîsesi şudur ki: Ba’zı hassas ve sâfikalb insanlara tahayyül-ü küfrîyi tasdîk-ı küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdîkı sûretinde gösteriyor. Ve mukaddes zâtlar ve münezzeh şeyler hakkında gâyet çirkin hatıraları hayaline gösteriyor. Ve imkân-ı zâtîyi, imkân-ı aklî şeklinde gösterip îmandaki yakînine münâfi bir şek tarzını veriyor. Ve o vakit o biçâre hassas adam, kendini dalâlet ve küfür içine düştüğünü tevehhüm edip îmandaki yakîninin zâil olduğunu zanneder, ye’se düşer, o yeisle şeytana maskara olur. Şeytan hem ye’sini, hem o zaîf damarını, hem o iltibasını çok işlettirir, ya divâne olur yahud “her-çibad-âbad” der, dalâlete gider.
Şeytanın bu desîsesinin mâhiyeti ne kadar esassız olduğunu, ba’zı Risâlelerde beyân ettiğimiz gibi, burada icmâlen bahsedeceğiz. Şöyle ki: