Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 125
(6-173)

O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: O zîhayat, meselâ şu insan, âdeta kâinatın bir misâl-i musaggarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki, enva’-ı âlemin ekser nümûnelerini câmidir. Güya o zîhayat bütün kâinattan gâyet hassas mîzanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halketmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzımgelir.

İşte, eğer aklın evhamda boğulmamış ise anlarsın ki: Bir kelime-i kudreti, meselâ “bal arısı”nı ekser eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak ve bir sahifede, meselâ “insan”da şu kitab-ı kâinatın ekser mes’elelerini yazmak, hem bir noktada meselâ küçücük “incir çekirdeği”nde koca incir ağacının proğramını dercetmek ve bir harfte meselâ “kalb-i beşer”de şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihâta eden bütün esmânın âsârını göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan “kuvve-i hâfıza-i insaniyede” bir kütübhâne kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisat-ı kevniyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte dercetmek, elbette ve elbette Hâlık-ı Küll-i Şey’e has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelâl’ine mahsus bir hâtemdir.

İşte zîhayat üstünde olan pek çok hâtem-i Rabbânîden birtek hâtem, böyle nurunu gösterse ve onun âyâtını şöyle okuttursa, acaba birden bütün o hâtemlere bakabilsen,görebilsen:

demeyecek misin?

Ses Yok