Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 64
(6-173)

Bak, o kadar ünsiyet ettiğimiz ve tanıdığımız çiçekli-miçekli şeyler kayboldular. Muntazaman yerlerine ve mâhiyetçe onlara benzer, fakat sûretçe ayrı, başkaları geldiler. Âdeta şu ova, dağlar birer sahife; yüz binlerle ayrı ayrı kitablar içinde yazılıyor. Hem hatasız, noksansız olarak yazılıyor. İşte, bu işler yüz derece muhâldir ki: Kendi kendine olsun. Evet nihayet derecede san’atlı, dikkatli şu işler, kendi kendine olmak bin derece muhâldir ki: Kendilerinden ziyâde, san’atkârlarını gösteriyorlar. Hem bunları işleyici öyle mu’ciznümâ bir zâttır ki, hiçbir iş, ona ağır gelmez. Bin kitab yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir. Bununla beraber her tarafa bak ki, hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor ve öyle mükrîmane herkese lâyık oldukları lûtufları yapıyor; hem öyle ihsan-perverâne umûmî perdeler ve kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor. Hem öyle sehâvet-perverane sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir tâifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tablayı ni’met veriliyor.

İşte dünyada bundan muhâl bir şey var mı ki, bu gördüğümüz işler içinde tesâdüfî işler bulunsun veya abes ve fâidesiz olsun veya müteaddid eller karışsın veya ustası herşeye muktedir olmasın veya herşey ona müsahhar olmasın! İşte ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı bir bahâne bul!

Yedinci Bürhan:

Ey arkadaş gel! Şimdi bu cüz’iyatı bırakıp, saray şeklindeki bu acib âlemin eczalarının birbirine karşı olan vaziyetlerine dikkat edeceğiz. İşte bak: Bu âlemde o derece intizam ile küllî işler yapılıyor ve umûmî inkılâblar oluyor ki, âdeta bütün bu saraydaki mevcûd taşlar, topraklar, ağaçlar, herbir şey, birer fâil-i muhtar gibi bütün bu âlemin nizamat-ı külliyesini gözetip, ona tevfik-ı hareket ediyor.

Ses Yok