Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 68
(6-173)

Demek ustası da, mâliki de, sâhibi de, sânii de bir olmak lâzımgelir. Bununla beraber sen buna dikkat et ki, bir perde-i gaybdan kalınca bir ip çıkıyor.(Hâşiye-15) Bak, sonra binler ipler ondan uzanmış. Herbir ipin başına bak: Birer elmas, birer nişan, birer ihsan, birer hediye takılmış. Herkese göre birer hediye veriyor.

Acaba bilir misin ki, böyle garîb bir gayb perdesinden böyle acib ihsanâtı, hedâyâyı şu mahlûklara uzatan zâtı tanımamak, ona teşekkür etmemek, ne kadar divânece bir harekettir. Çünkü, onu tanımazsan bilmecbûriye diyeceksin ki: “Bu ipler; uçlarındaki elmasları, sâir hediyeleri kendileri yapıyorlar, veriyorlar.” O vakit her ipe, bir pâdişâhlık ma’nasını vermek lâzımgelir. Halbuki gözümüzün önünde bir dest-i gaybî, o ipleri dahi yapıp o hedâyayı onlara takıyor. Demek, bütün bu sarayda herşey, kendi nefsinden ziyâde, o mu’ciznümâ zâtı gösteriyor. Onu tanımazsan, bütün bu şeyleri inkâr etmekle, hayvandan yüz derece aşağı düşeceksin.

Dokuzuncu Bürhan:

Gel, ey muhakemesiz arkadaş! Sen şu sarayın sâhibini tanımıyorsun ve tanımak da istemiyorsun. Çünkü, istib’âd ediyorsun. Onun acib san’atlarını ve hâlâtını, akla sığıştıramadığından inkâra sapıyorsun. Halbuki asıl istib’âd, asıl müşkilât ve hakîki suubetler ve dehşetli külfetler, onu tanımamaktadır. Çünkü, onu tanısak, bütün bu saray, bu âlem birtek şey gibi kolay gelir, rahat olur; bu ortadaki ucuzluk ve mebzuliyete medâr olur. Eğer tanımazsak ve o olmazsa, o vakit herbir şey, bütün bu saray kadar müşkilâtlı olur. Çünkü, herşey, bu saray kadar san’atlıdır. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzuliyet kalır. Belki bu gördüğümüz şeylerin birisi, değil elimize, hiç kimsenin eline geçmezdi.

--------------------------------------------
(Hâşiye-15): Kalınca bir ip, meyvedar ağaca; binler ipler ise, dallarına ve ipler başındaki elmas, nişan, ihsan, hediyeler ise, çiçeklerin aksamına ve meyvelerin enva’ına işârettir.

Ses Yok