Sen, yalnız şu ipe takılan tatlı konserve kutusuna bak. (Hâşiye-16) Eğer onun gizli matbaha-i mu’ciznümâsından çıkmasa idi, şimdi kırk para ile aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.
Evet bütün istib’âd, müşkilât, suûbet, helâket, belki muhaliyet, onu tanımamaktadır. Çünkü; nasıl bir ağaca bir kökte, bir kanunla, bir merkezde hayat veriliyor. Binler meyvelerin teşekkülü, bir meyve gibi suhûlet peyda eder. Eğer o ağacın meyveleri, ayrı ayrı merkeze ve köke, ayrı ayrı kanunla rabtedilse, herbir meyve; bütün ağaç kadar müşkilâtlı olur. Hem nasıl bütün ordunun teçhizatı bir merkezde, bir kanunda, bir fabrikadan çıksa; kemmiyetçe bir neferin teçhizatı ka-dar kolaylaşır. Eğer herbir neferin ayrı ayrı yerlerde teçhizatı yapılsa, alınsa; herbir neferin teçhizatı için, bütün ordunun teçhizatına lâzım fabrikalar bulunması lâzımdır.
Aynen bu iki misâl gibi: Şu muntazam sarayda, şu mükemmel şehirde, şu müterakki memlekette, şu muhteşem âlemde, bütün bu şeylerin îcadı birtek zâta verildiği vakit o kadar kolay olur, o kadar hiffet peyda eder ki; gördüğümüz nihayetsiz ucuzluğa ve mebzuliyete ve sehavete sebebiyet verir. Yoksa herşey o kadar pahalı, o kadar müşkilâtlı olacak ki, dünya verilse, birisi elde edilemez.
Onuncu Bürhan:
Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür (Hâşiye-17) biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, pâdişâhını tanımazsak; cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zîra on beş gün (güya bize mühlet verilmiş gibi) bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nâzik san’atlı, mîzanlı, letâfetli, ibretli masnûlar içinde; hayvan gibi gezip bozamayız, bize bozdurmaz-lar.
----------------------------------------------------------(Haşiye-16): Konserve kutusu, kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar, süt kutusu hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine işârettir.
(Hâşiye-17): On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işârettir.