Sözler | YirmiBeşinci Söz | 447
(365-462)

Hattâ bir adam



âyetini okudu. Dedi “Bunun hârika telakki edilen belâgatını göremiyorum.” Ona denildi: “Sen dahi bu seyyah gibi o zamânâ git, orada dinle.” O da kendini Kur’andan evvel orada tahayyül ederken gördü ki: Mevcûdât-ı âlem perişan, karanlıklı câmid ve şuursuz ve vazifesiz olarak hâlî, hadsiz, hududsuz bir fezâda; kararsız, fâni bir dünyada bulunuyorlar. Birden Kur’anın lisanından bu âyeti dinlerken gördü: Bu âyet, kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı, ışıklandırdı ki, bu ezelî nutuk ve sermedî ferman asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki; bu kâinat bir câmi-i kebir hükmünde, başta semâvat ve arz olarak umum mahlûkat hayatdarane zikir ve tesbihte ve vazifeler başında cûş u huruşla mes’udane ve memnunane bir vaziyette bulunuyor, diye müşahede etti ve bu âyetin derece-i belâgatını zevkederek sâir âyetleri buna kıyasla Kur’anın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev’-i beşerin humsunu istilâ ederek haşmet-i saltanatı kemâl-i ihtiramla ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden bir hikmetini anladı.

Dördüncü Nokta: Kur’an, öyle hakîkatlı bir halâvet göstermiş ki, en tatlı birşeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur’anı tilavet edenler için değil usandırmak, belki kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilaveti halâvetini ziyâdeleştirdiği, eski zamandan beri herkesçe müsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir tazelik ve gençlik ve şebabet ve garabet göstermiş ki, ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor. Her asır, kendine hitab ediyor gibi bir gençlikte görmüş. Her tâife-i ilmiyye Ondan her vakit istifâde etmek için kesretle ve mebzuliyetle yanlarında bulundurdukları ve üslûb-u ifadesine ittiba ve iktida ettikleri halde, O üslûbundaki ve tarz-ı beyânındaki garabetini aynen muhafaza ediyor.

Beşinci Nokta: Kur’anın bir cenahı mâzide, bir cenahı müstakbelde, kökü ve bir kanadı eski Peygamberlerin ittifaklı hakîkatları olduğu ve bu onları tasdik ve teyid ettiği ve onlar dahi tevafukun lisan-ı haliyle bunu tasdik ettikleri gibi, öyle de: Evliya ve asfiya gibi ondan hayat alan semereleri, hayatdar tekemmülleriyle, şecere-i mübârekelerinin hayat-dar, feyizdar ve hakîkatmedâr olduğuna delâlet eden ve ikinci kanadının himayesi altında yetişen ve yaşayan velâyetin bütün hak tarîkatları ve İslâmiyetin bütün hakîkatlı ilimleri, Kur’anın ayn-ı hak ve mecma-i hakaik ve câmiiyette misilsiz bir hârika olduğuna şehadet eder.

Səs yoxdur