Asâ-yı Mûsa | İkinci Hücceti İmaniye | 153
(143-155)

kâinatın kulağını sağır edecekti. Hem öyle bir zelzele-i herc ü merc içinde karışıklık olacaktı ki, kâinatı dağıtacaktı. Yirmi câmus, birbiri içinde hareket etse ne kadar velveleli bir herc ü merce sebebiyet verdiği ma’lûm. Halbuki: Küre-i Arz’dan bin def’a büyük ve top güllesinden yetmiş def’a sür’atli hareket edenler, yıldızlar içerisinde var olduğunu kozmoğrafya söylüyor. İşte sükûnet içindeki sükût-u ecrâmdan Sâni-i Zülcelâl’in ve Kadîr-i Zülkemâl’in derece-i kudret ve teshirini ve nücumun ona derece-i inkıyad ve itâatini anla.

Hem, semânın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor. Evet, gâyet acib ve azîm o harekât, gâyet dakik ve geniş hikmet içindedir. Nasılki, bir fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san’atkâr, fabrikanın azamet ve intizamı derecesinde derece-i san’at ve meharetini gösterir. Öyle de: Koca Güneşe, seyyarat ile beraber fabrika vaziyetini veren ve o müdhiş azîm küreleri sapan taşları misillû ve fabrika çarkları gibi etrafında döndüren bir Kadîr-i Zülcelâl’in derece-i kudret ve hikmeti, o nisbette nazara tezahür eder.

Yâni: Hem semavât yüzünde, öyle bir haşmet içinde bir parlamak ve bir zînet içinde bir tebessüm var ki; Sâni-i Zülcelâl’in ne kadar muazzam bir saltanatı, ne kadar güzel bir san’atı olduğunu gösterir. Donanma günlerinde kesretli elektrik lâmbaları, sultanın derece-i haşmetini ve terakkiyat-ı medeniyede derece-i kemâlini gösterdiği gibi; koca semavât o haşmetli, zînetli yıldızlariyle Sâni-i Zülcelâl’in kemâl-i san’atını ve cemâl-i san’atını, öylece nazar-ı dikkate gösteriyorlar.

Hem diyor ki: Semânın yüzündeki mahlûkatın intizamını, dakik mîzanlar içinde masnûatın mevzûniyetini gör ve anla ki: Onların Sânii ne kadar Kadîr ve ne kadar Hakîm olduğunu bil. Evet, muhtelif ve küçük cirimleri veyahut hayvanları döndüren ve bir vazife için çeviren ve bir mîzan-ı mahsus ile, herbirini muayyen bir yolda sevkeden bir Zât’ın derece-i iktidar ve hikmetini;

Dinle
-